|
|
Çeşitlemeler
Rami Kışlası üniversite olsa!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Rami Kışlası binasının kütüphane yapılmasını kararlaştırmış. Sultan 3. Mustafa döneminde inşa edilen ve 1980 yılında Genelkurmay Başkanlığı tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilen Rami Kışlası’na Türkiye’nin en büyük kütüphanesi yapılacakmış. Yaklaşık 250 yıllık tarihi bulunan kışlanın yerine yapılacak kütüphane, Mısır’daki İskenderiye Kütüphanesi’nin bir benzeri olacakmış. 220 bin metrekarelik bir alanı kaplayacak kütüphanede, sanal müze, konferans ve sergi salonları, dinlenme alanları, kitapevleri, laboratuvar ve teknoloji bölümleri bulunacakmış. Bu projenin 2010 yılına yetiştirilmesi planlanıyormuş.
Böyle bir çalışma gerçekten harika. Her ne kadar, artık bilginin CD’lerde, mikroçiplerde ya da minicik USB’lerde saklandığı günümüzde ve üstelik Google gibi sanal kütüphanelerin daha atak olduğu bir devirde, etrafı duvarlarla çevrili kapalı mekân kütüphanelerin döneminin geçtiği düşünülse de, bu karar yine de takdire şayân. 1999’da Davutpaşa Kışlası'nın Yıldız Teknik Üniversitesi'ne verilmesiyle bir bilim merkezi haline getirilmesi de benzer bir çalışmaydı. Eğitim gönüllüsü Bediüzzaman’ın II. Abdülhamid’e Yıldız Sarayı'nı bir üniversite haline getirmesi telkininde bulunmasının anlamı daha çok ortaya çıkıyor şimdi.
Benim şahsen gönlümden geçen, bu eski kışla merkezine İstanbul Büyükşehir Belediyesinin destekleyeceği bir “Büyükşehir Üniversitesi” kurulması. Hazır 17 üniversite kararı çıkacakken, bu hiç de geç değil hani. Başkan Kadir Topbaş’ın dikkatine efendim!
Darısı bir eğitim kurumu haline getirilmeyi bekleyen şehir içlerinde kalmış o şehrin en güzel yerlerine…
Kadir Has da öldü
Zenginler de ölür. Kimi iz bırakır, kimi hatırlanmaz bile. İşadamları, sanayiciler, ceplerinde bol parası olanlar; parası olduğu için kafasının çalıştığını iddia edenler… Öldükten sonra hatırlanmak ister misiniz? Kim istemez! İşte size harika bir örnek insan: Kadir Has. Çok sayıda okul yaptırdı. Eğitime gönül verdi. Hayırla yad edilmeyi hak etti. Allah rahmet etsin.
Yükselen trend: Çocuk yayıncılığı
Her sektörün hedef kitlesi farklıdır. Ancak yayıncılık sektörünün hedef kitlesi toplumun her kesimidir desek de inanmayın. Yayıncılıkta da trendi takip etmek gerekiyor. Yaş, meslek ve cinsiyetlerine göre insanlar neler okuyor, ya da neler okumaya eğilimli? Yayıncılar piyasadaki diğer sektörler gibi çocuklara yönelmiş durumda. Çocuklar okumaya karşı biraz dirençli olsalar da, özellikle okumayan anne ve babalar bile çocuklarının okuması için evlerine pazar arabalarıyla kitap doldurup götürüyorlar. Yayıncılar bundan sonra daha farklı çocuk kitaplarına yönelecek. Çünkü okuyan bir nesil geliyor. Can Kardeş gibi çocuk dergileri ve çocuk yayınları kendilerini bu trende göre hazırlamalıdırlar. Çocuklar üzerinde yapılmış araştırmalar var; bunlar incelenmeli ve siparişler verilmeli. Çünkü erken kalkan yol alır.
Nerede yargıya saygı!
Cumhurbaşkanı Sezer, üniversitelere ilginç rektörler atıyor. Bunlardan en ilginci ise Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın yerine ‘çete’den yargılanan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hasan Ceylan’ın atanması. Üstelik Sezer en çok oyu alan Prof. Dr. Muammer Karaavaz’ı es geçti. Sezer’in atadığı Prof. Hasan Ceylan, 2005’te YYÜ’de başlatılan ihale soruşturması kapsamında Rektör Yücel Aşkın ve 8 arkadaşıyla birlikte çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, ihaleye fesat karıştırmak, ayrımcılık yapmak, hukuka aykırı olarak kişisel veri bulundurmak ve veri toplamak suçlarından Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor.
Yargılanmakta olan bir kişiyi rektör atamak nasıl oluyor, anlamak zor. Cumhurbaşkanı Sezer’in bu atamayla vermek istediği mesajın ne olduğunu da sizin değerlendirmenize bırakıyorum.
|
B. Sait ÇİFTÇİ
27.03.2007
|
|
Okulda yetişkinler, çocuklara model oluşturur!
Çocuklar, okulda kendilerine örnek alabilecekleri model ararlar. Bu model genellikle öğretmendir. Öğretmenin davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını sorgulamadan aynen kendilerine aktarırlar. Sınıfta öğretmen, portakal yemeyi sevmediğini söylediğinde bazı öğrenciler o andan itibaren portakal yememeye başlayabilirler. Çocukların hangi davranışı, ne zaman kendileri için uygun bulabileceklerini kavramak mümkün değildir. Öğretmenler, çocukları yanlış yönlendirebilecek her türlü davranış ve sözden kaçınmalıdırlar.
Öğrenciler model aldıkları davranışları sergilerken, bunu diğer insanlara da göstermeye çalışırlar. Ablasını örmek alan bir kız çocuğunun makyaj yapmaya çalışması, sokakta sağa sola lâf atan bir adamı örnek alan çocuğun abisine benzer şekilde bağırması, öğretmencilik, doktorculuk gibi oyunlar hep model almanın farklı biçimleridir. Sınıfta neşe saçan bir öğretmenin öğrencileri de neşeli, sürekli kızgın öğretmenin öğrencileri de kızgın olurlar. Çocuklar, öğretmenlerin diğer öğretmenlerle olan davranışlarını, sokakta yürüyüşlerini ve hatta ses tonunu bile kendine örnek alır. Öğretmen ve öğrenci günün önemli bir bölümünü birlikte geçirirler ve iletişim halindedirler. Bu sebeple model olarak en çok öğretmenlerin seçilmesi anlamlıdır.
Okulda yardımcı görevlerde çalışanlar da öğrencilerce dikkatle izlenirler. Görevlilerin öğrencilere, öğretmenlere davranma biçimi, okula geliş gidişi takip edilir. Çocuk, kendi değer yargılarıyla iyi ya da kötü demeden bazı davranışları örnek alır. Okul bahçesinde sigara içen müstahdemi gören çocuklar, bu davranışı o anda gerçekleştirmeseler bile anında zihinlerine işlerler. Okul müdürünün, işleri iyi yapmadığı için müdür yardımcısına çıkıştığını gören çocuk, kendisinin de müdür yardımcısına benzer şekilde davranmasının yanlış olmayacağı kanaatine varabilir.
Üst sınıflardaki bir öğrencinin kendinden daha küçük çocuklara istismarda bulunduğunu fark eden öğrenci, bu davranışın yanlışlığı ile ilgili bilgi sahibi değilse, hemen bu davranışı örnek alır. Kendinden daha küçük veya güçsüz çocuklara benzer şekilde uygular. Çocuklara, toplumsal kurallar ve insanlarla nasıl iletişim kurulması gerektiği dikkatle anlatılmalıdır. Öğrenci ‘empati’ davranışını geliştirirse doğru ve yanlışları ayırt etmesi kolaylaşır. Eğitimcilerin, kendi kişilik özelliklerini çocuklara doğru yansıtması ve onları geliştirici çalışmalar yapması çok önemlidir. Çocuk, arkadaşlarıyla iletişim kuramıyorsa, ona destek olmak gerekir.
|
Mustafa OĞUZ
27.03.2007
|
|
Yoksa çocuğumun zekâ seviyesi mi düşük?
Okula çocuğu ile ilgili bilgi almak için giden ebeveynler bazen öğretmenden; ‘Çocuğunuz ders dinlemiyor, anlamıyor, hayallere dalıyor, odaklanamıyor, uyuyor…’ gibi şikâyetlerle karşılaşırlar. Böyle durumlarda ebeveynler ya çocuklarının tembel olduğunu ya da zekâ seviyesinin düşük olduğunu düşünerek paniğe kapılabilirler.
Anlama bozukluğunun nörolojik en önemli sebebi beyin dalgalarındaki uyarı bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sara (epilepsi) hastalığının ‘ilâçla tedavi’ gibi farklı tedavi yöntemleri mevcuttur. “Absans nöbeti” denen epilepsi hastalığı tipinde öğrenci normal ders çalışırken, aniden saniyeler süren hafıza kaybı yaşar. Gözünü bir noktaya dikip, bir süre çevresiyle ilgilenmez, algılamaz ve hatırlamaz ama sonra tekrar çalışmasına devam eder. Bu olay gün içinde defalarca tekrarlanır. Uyum sağlamada zorluk ve dikkat dağınıklığı görülür.
Ebeveynlerin, öğretmenin uyarılarını dikkatle dinlemesinde ve çocuğun EEG beyin elektrosu ve beyin dalgalarında anormallik olup olmadığına bakılmasında fayda vardır. Yetersiz beslenme ve vitaminlerin düzenli alınmayışı da dikkat eksikliğine sebep olabilir. Bütün bunların yanında aile içi iletişim, öğrencinin arkadaşlarıyla olan ilişkileri, erken yaşta okula göndermek, fiziksel olarak gelişmemek, maddi sıkıntılar gibi psikolojik faktörlerin çocuğun başarısızlığına sebep olabileceğini unutmamak gerekir.
Kaynak: Mynet.com
|
27.03.2007
|
|
Hiç bir insana rastlamadım ki, onda öğrenilecek bir şey olmasın
Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak... (Martin Luther). Bana öyle geliyor ki insan, her gün başka bir tahttan vazgeçiyor (Paul Geraldy). İnsanlar her zaman kahraman olamazlar, ama her zaman insan olabilirler... (Benjamin Franklin). Yarının insanları, bu günle oyalanmamalı (Sedat Turan). İhtiyarlarda maziyi görürüz. Hâlbuki iyi baksak istikbalimizi görürdük (Cenap Şehabettin). Mutlu ya da mutsuz olmanız küçük bir şeye bağlıdır; Düşünce biçiminize (Marcus Aurelius Antonius). İnsan iyi kimselere iyilik edince, bundan duyduğu ferahlıkla karşılık görmüş olur (Plautus). Başkasını övmeyenlere, yerenlere, kimseden hoşnut olmayanlara bakın; bunlar kimsenin beğenmediği insanlardır (La Bruyere). “İyi adam” dediğimiz, kendimize en çok benzeyendir (Anonim). İnsanı elbisesine göre karşılarlar, bilgisine göre ağırlarlar (Rus atasözü).
|
27.03.2007
|
|
Çocuklar kitap okumaya ne zaman başlamalı?
Çocuğa, bebeklik döneminden başlayarak kitap okumak, onun zihinsel gelişimine büyük katkı sağlamaktadır. Bebeklik döneminde kitap okunan çocuklar, kitap okuma sevgisi ve alışkanlığını çok küçük yaşlarda kazanmaktadır. Uzmanlar, bebeklere altıncı aydan sonra kitap okumaya başlamanın faydalı olacağını dile getiriyor. Ebeveyn, çocuğa kitap seçerken renkli ve resimli olanlarını tercih etmeye çalışmalıdır. Çocuğun da kitaba dokunmasına, bakmasına, sayfaları çevirmesine izin verilmelidir. Anne, kitap okurken sesini uygun yerlerde değiştirmeli ve olaylara göre canlandırmalı olarak anlatmalıdır. Yetişkin, kitabı okurken parmağıyla takip etmeli ya da çocuğun parmağıyla takip etmesine yardımcı olmalıdır. Çocuk, farklı zamanlarda elinde kitapla anne-babanın yanına geldiğinde, yetişkin onu başından savmamalı ve mutlaka az da olsa bir bölüm okumalıdır. Bu davranış, çocuğun okul ve sosyal hayattaki başarısında da etkili olmaktadır.
|
27.03.2007
|
|
Dünya Tiyatrolar Günü, yeni bir başlangıç olsun
Çocukların hayata farklı açılardan bakmasını sağlayan tiyatro, onların hiç karşılaşmadıkları rolleri bile kavramasına yardımcı olmaktadır. Bu san'at dalı, çocuklara sabır ve emeğin nasıl güzel sonuçlar verdiğini etkili biçimde anlatmaktadır. Çocukları tiyatroya yönlendirmek ve gerçekleştirilen faaliyetlere onlarla birlikte katılmak çok önemlidir. W. Shakespare; ‘Bütün dünya bir sahnedir…’ der. Okulda tiyatro gösterileri düzenlemek, sınıfça, sergilenen bir çocuk oyununu izlemeye gitmek, düşünceleri paylaşmak, öğrencilerin ufkunu genişletecektir. 24 Mart Dünya Tiyatro Günü kutlu olsun!
|
27.03.2007
|
|
Eğitim dünyasından haftaya bakış
*Bakanlar Kurulu’nun ardından açıklama yapan Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “17 ile 17 üniversite kurulması ile ilgili Millî Eğitim Bakanımız, Bakanlar Kurulu’na sunuş yaptı. Bu tasarı Başbakanlıkta gözden geçirilip, en kısa sürede Meclis’e gönderilecek” dedi. Üniversite kurulacak iller; Karaman, Ağrı, Sinop, Siirt, Nevşehir, Çankırı, Karabük, Artvin, Kilis, Bilecik, Osmaniye, Kırklareli, Bingöl, Muş, Batman, Bitlis ve Mardin olarak belirlendi. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, bu kararın bir seçim yatırımı, “Her ilden üniversite talebi” olmadığını söyledi.
*Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürü Remzi İnanlı, bazı okul öncesi eğitim kurumlarında ihtiyaç fazlası sözleşmeli personel görevlendirildiği, bu personelin seçiminde gerekli titizliğin gösterilmediği ve etkinlik sınıflarında çocuklarla bir arada bulunduruldukları hususunda duyumlar aldıklarını belirtti. İnanlı, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik adına 81 il valiliğine konuya ilişkin bir genelge gönderdi. İnanlı, Okul Öncesi Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne, telefon, faks ve elektronik posta başvuruları ile bazı okul öncesi eğitim kurumlarında, ücretleri velilerden alınan aidatlardan karşılanarak, memur, aşçı, kaloriferci, bekçi, güvenlik elemanı, bakıcı anne, şoför ve hizmet personeli adı altında okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasını engelleyecek ve velilere mali külfet getirecek şekilde ihtiyaç fazlası sözleşmeli personel görevlendirildiği yönünde haberler geldiğini belirtti. Bu personelin seçiminde gerekli titizliğin gösterilmediği, etkinlik sınıflarında çocuklarla bir arada bulunduruldukları konusunda da duyumlar alındığını bildiren İnanlı, eğitim sisteminin ilk ve önemli basamağını oluşturan okul öncesi eğitimin, ülkenin geleceği bakımından hayati önem taşıdığına dikkati çekti.
*Dikey geçiş sınavına bundan böyle 5 kere değil, en fazla 3 kere girilebilecek. Meslek yüksekokulları ve açık öğretim ön lisans programları mezunlarının lisans öğrenimine devamları hakkındaki yönetmelikte değişiklik yapıldı. YÖK tarafından hazırlanan Meslek Yüksekokulları ve Açık öğretim Ön Lisans Programları Mezunlarının Lisans Öğrenimine Devamları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmelikle, daha önceki ‘’İkinci madde kapsamındaki yükseköğretim programlarına dikey geçiş için başvuracak adaylarda söz konusu programlardan en çok 5 yıl önce mezun olmuş olma şartı aranır. Adaylar dikey geçiş için yapılacak sınavlara en çok üç kez girebilirler. O yıl son sınıfta olup da staj dışındaki mezuniyet şartlarını yerine getirmiş olanlar da başvurabilirler’’ şeklindeki düzenlemede değişikliğe gidildi.
*MEB Personel Genel Müdürü Remzi Kaya, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik adına 81 il valiliğine konuya ilişkin genelge gönderdi. Kaya, bakanlığa bağlı eğitim kurumlarında 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/C maddesi kapsamında geçici personel konumunda İngilizce Dil Öğreticisi ve Bilgisayar Öğreticisi istihdam edilmesine imkân sağlandığını belirterek, gerekli şartları taşıyanlar ile sözleşme imzalandığını hatırlattı.Bu uygulamanın iptali istemiyle Eğitim-Sen’in bakanlık aleyhine Danıştaya dâvâ açtığını hatırlatan Kaya, Danıştayın 29 Ocakta ‘’özel bir ihtisas mesleği, asli ve sürekli bir kamu hizmeti olan öğretmenliğin, geçici personel görevlendirme suretiyle yürütülmesine imkân bulunmadığından yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne’’ karar verdiğini bildirdi. Söz konusu kararın bakanlığa 12 Şubatta tebliğ edildiğini belirten Kaya, bu tarihten itibaren sözleşmeli öğretici görevlendirilmemesinin ve varsa bu tarihten sonra görevlendirilenlerin sözleşmelerinin feshedilmesinin uygun görüldüğünü kaydetti.
*Millî Eğitim Bakanlığı’nın Eğitim ve Sosyal Bilimler Dergisi’nin son sayısında, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Ereğli Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Aysel Demiroğlu Memiş’in Ankara’nın Çankaya ilçesinde 6 ilköğretim okulunda 447 beşinci sınıf öğrencisinin ‘’ders çalışmaya ilişkin görüşleri’’ni belirlediği araştırmaya yer verildi. Yapılan çalışmada öğrencilerden 421 öğrencinin ders çalışmayı sevdiği, ‘’26 öğrencinin ise ders çalışmaya yönelik olumsuz tutum’’ taşıdığı belirlendi. Ders çalışmayı seven öğrencilerin yüzde 52.5’i ‘’ders çalışmak hoşuma gidiyor, hem eğleniyor hem de bilgi ve beceri ediniyorum’’, yüzde 29.7’si ‘’ders çalışmak gelecekte bir meslek sahibi ve başarılı olmamızı sağlar’’, yüzde 9.7’si ‘’ders çalıştığım zaman derslerimde başarılı olup yüksek notlar alıyorum’’ şeklinde görüş belirtirken, öğrencilerin yüzde 8.1’i de ders çalışma sebepleri hakkında değişik görüşler dile getirdiler. Ders çalışmayı sevmediğini açıklayan 26 öğrencinin yüzde 77’si ders çalışmayı sıkıcı bulurken, yüzde 23’ü de başka sebepleri dolayı ders çalışmayı sevmediklerini ifade etti. Öğrencilerin yüzde 57.3’ü ‘’ders çalışmadığım zaman ileride mesleğimi kazanamam, hayatta başarılı olamam ve cahil biri olurum’’ yönünde fikir sahibi olduğu belirlenirken, yüzde 34.1’i ‘’ders çalışmadığım zaman öğretim hayatında başarısız olurum’’ düşüncesini taşıdığı ortaya çıktı. Öğrencilerin yüzde 8.6’sı da ders çalışmalarına değişik sebep gösterdi (Eğitim Portalı).
|
27.03.2007
|
|
Ufka varmadan
Herkesin başarısının coşkusu farklıdır, anlamı farklı,
Kanını canını döker kimisi, bazıları da zamanını.
Kaç yön gösterebilirim ki sana başarmak için,
Yolunu sen açmalısın, yönünü sen belirlemelisin.
Herkesin başardıklarının ismi farklıdır, tadı başka,
Belki yarışta ikinci olan üzgündür, üçüncü olan mutlu…
Sonucu ancak yarın görürsün, belki de daha sonraki gün.
Ufuk çizgin ne kadar uzaktaysa, o kadar hızlı koşarsın,
Bırak yüreğin çabalasın yine, ufka varmak için yarışsın…
|
Mustafa OĞUZ
27.03.2007
|
|
|
|