Bir asra yaklaşan uzun ve bereketli ömrünü bu Müslüman milletin dünya ve ahiret mutluluğuna adayan büyük İslâm âlimi Bediüzzaman Hazretleri, Anadolu genelinde lâyık olduğu şekliyle muhteşem kutlamalarla anılıyor.
“Hz. Mevlânâ benim zamanımda gelseydi Risâle-i Nur’u, ben onun zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı, şimdi ise Risâle-i Nur tarzındadır” diyen Bediüzzaman, aynı dâvânın takipçileri olduğunu ifâde ediyor. UNESCO tarafından bu yıl, Mevlânâ sevgi yılı olarak ilân edildi. Bu vesileyle, Yeni Asya grubu olarak Bediüzzaman Haftasını sevgi üzerine kurduk. Kin ve nefret tohumlarının ekilmeye çalışıldığı ve toplumun sevgi ve kardeşliğe susadığı bir zamanda, bu konunun ele alınması çok anlamlı oldu. İnşaallah bu çalışmalar, milletin birlik ve beraberliğine vesile olur. Bu vazifede bir hayli arkadaşımız yükü omuzladı. Anadolu’da elliden fazla anma programları yapıldı ve hâlâ devam ediyor. Emeği geçen herkesi yürekten kutluyoruz. İnşaallah Kutlu Doğum Haftası ile birlikte bu programlar yetmiş-sekseni bulur.
Bu çalışmalar çerçevesinde bize düşen ilk program Kırşehir’de gerçekleştirildi. Beş yüz kişilik salon tıklım tıklım doluydu. İki yüzden fazla insanın içeri giremeyip geri dönmek zorunda kaldığı ifade edildi. Nasıl dolduracağız diye telâş edenlerin, boşuna endişelendikleri anlaşılmış oldu. Gayret ve teşebbüs bizden, insanları toplamak ve yardım etmek Allah’tandır. Vazifesini yapıp, Allah’ın vazifesine karışmamak iman ve tevekkülün gereğidir. Sevgiye, kardeşliğe, birlik ve beraberliğe dâvet eden ve sevginin nasıl olmasının gereklerini izah eden mesaj yüklü program bittikten sonra, hepimizin mutluluğu yüzümüzden okunuyordu. Kitap imzalama faslından sonra gönül dostlarımızla vedalaşıp Ankara’ya döndük.
Bir sonraki Cumartesi Malatya’dayız. Belediye Kültür Merkezinin bin beş yüz kişilik salonu tamamen dolmuş, insanların bir çoğu aralarda ayakta dinlemek zorunda kalmıştı. Aşr-ı Şerif okunduktan sonra kürsüye çıkan Mehmet Kutlular Ağabey, kırk dakikalık mesaj yüklü bir konuşma yaptı. Toplum olarak tahkîkî imana, ahlâka, sevgiye, birlik ve beraberliğe ihtiyacımız vardı. Demokratikleşme çabalarımız sürdürülmeliydi. Artık askerî müdâhaleler son bulmalıydı. Temel hak ve hürriyetlerin en geniş anlamıyla millet tarafından yaşanmasına imkân verilmeliydi. Irkçılık en büyük bir belâydı. Osmanlı, çok dinli, çok dilli ve çok ırklı bir milleti altı yüz sene idâre etmeyi başarmıştı. Türkiye Cumhuriyeti de bunu yapabilirdi. Millet irâdesi kayıtsız şartsız hâkim olmalıydı. Meclis de millet adına hükümranlığını hiçbir korkuya kapılmadan icrâ etmeliydi. Herkes birinci sınıf vatandaştı. Kimsenin kimseye ikinci sınıf vatandaş muâmelesi yapmaya hakkı yoktu. Bu ülkenin tapusu, etnik kökeni ne olursa olsun hepimize aitti. Bu tesbitler, çok önemli ve en hayâtî konulardı.
Biz de, her şeyin ifrat ve tefritine karşı bir denge adamı olan Bediüzzaman’ın görüşleri ışığında, sevgi duygusunun nasıl dengeli bir tarzda kullanılacağını izah ettik. Allah, Peygamber, insan ve sâir varlıklara yapılan sevginin ölçülerini anlamaya çalıştık. Her iki konuşmayı can kulağıyla dinleyen Malatya ve civarından gelenlerle kitap imzalama faslından sonra, Elazığ iline geçtik.
Sabah sekiz uçağıyla Kutlular Ağabeyi İstanbul’a uğurladık. Biz de, Elazığlı gönül dostlarımızla önce Bediüzzaman’ın ilk talebelerinden ve ihlâs kahramanı olan Hulusi Ağabeyin Harput’taki kabrini ziyaret ettik, fatihalar okuduk. Elazığ kültürünü yansıtan ve müze haline getirilen evi, Cami-i Kebiri, Arap Baba’yı, Sara Hatun Camiini ziyaret ettik. Balakgazi tepesinden Elazığ’ı yükseklerden seyrettik. Elazığlılar, Harput gibi yüksek bir şehirden düz ovaya inmişler, gittikçe büyüyen bir şehir oluşturmuşlar. Bölgenin tek sivil havaalanı bulunan Elazığ, şimdi milletler arası bir havaalanı inşaatının en kısa zamanda gerçekleşmesinin heyecanını yaşıyor.
On beş uçağı ile havalandığımız zaman koltuk arkadaşım genç bir elektrik mühendisiyle sohbete başlamıştık bile. Bir saatlik uçuşun nasıl bittiğini anlayamadık, mevcut iki kitabı ona hediye ettim. Esenboğa terminalinde tekrar buluşmak dileğiyle vedâlaştık.
Anma programları münasebetiyle Anadolu’yu ayakta ve teyakkuz halinde gördüm. Hizmetin geçmişini, meslek ve meşrebin temel prensiplerini çok iyi bilen bu isimsiz kahramanlar hizmetlerine ve meselelerine hâkimdi. Mü’min ferâseti her cihette onlarda görülüyordu. Onları durdurmak ve yanıltmak mümkün değildi. Hizmetin geleceği emin ellerdeydi. Genç kuşakları da geleceğe hazırlıyorlardı. Anadolu, benim penceremden işte böyle görünüyordu.
[email protected]
GSM: 0533 417 93 44
28.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|