Gecenin bir yarısında, Kahire’de, Han Halil’in hediyelik eşya satılan dükkânlarının, nargile içilen kahvehanelerinin arasından geçip, geniş meydana çıktığımda tam karşımda minareleri ışıl ışıl yanan tarihî mekânın, “El Ezher” olduğunu öğrenince çok sevinmiştim.
Gündüz birkaç kez uzaktan gördüğüm El Ezher bende tarihî bir yapı olmanın ötesinde omuzlarında ilmin izzetini taşıyan bir mekân olarak gözüktü.
Bu yüzden karşısında saygıyla eğilirken, sabah yaptığımız tartışmayı hatırladım.
El Ezher’de doktora yapan bir Türk öğrenciye, “Etrak Yurdu”nun muhafaza edilip edilmediğini sormuş, “Aynı şekilde koruyoruz” cevabını almıştım.
“Peki Ekrad Yurdu duruyor mu?” diye sorduğumda aynı zamanda mihmandarımız olan gençten, tepkisel bir cevap almıştım.
“Onu Kürtçü gençler uydurdu. Ekrad Yurdu diye bir şey yok” demişti. Ben okuduğum kaynaklardan, o ise yıllardır eğitim yaptığı El Ezher’den söz ediyordu.
Sadece, “Oradaki mânâ, Kahire gibi bir ilim şehrinde Arab’ı, Afrikalısı, Türk’ü ve Kürt’ü İslâm ateşinin potasında pişip, ırkçılık hastalığına maruz kalmadan, din ilimleriyle birlikte hukuk, tıp gibi eğitimleri de alınca, bölgelerine döndüklerinde ırkçı bir genç olarak değil, bulundukları yeri ilim ve İslâm kardeşliği ile aydınlatan birer kandiller olarak gidiyorlar. Bu yüzden de ırkçılık hastalığı etkili olmuyordu. Keşke bunun bir benzerini de biz Güneydoğu’da kursaydık, şimdi Kürtçülük, Türkçülük gibi ortaçağ kalıntıları ile boğuşmazdık” dedim.
Nil nehrinin üzerinden geçerken konuştuklarımız Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünün 19. yüzyılın başındaki fotoğraf, plan ve belgelere dayalı olarak hazırladığı, “Osmanlı döneminde Irak” konulu eseri incelerken karşıma çıktı.
Kerbelâ şehrinin krokisinden Felluce’de inşa edilen piyade kışlasına, Bağdat’ın sokaklarına, Kâzimiye Camiinden Dicle üzerindeki köprülere oradan Musul’a, Kerkük’e kadar tarihin zaman tünelinde bir yolculuk yaptık.
Bir strateji dehası olan Sultan Abdülhamit’in 1900’lü yılların başında Irak topraklarında hazırlattığı petrol haritasına bakarken, Cerciş Peygamberin kabrinden, İbrahim Er Rumi Tekkesine, Markorkis Kilisesinden, Keldani Patrikhanesine kadar çok dilli, çok dinli bu toprakları huzur içinde yöneten ecdadımızdan, bırakın farklı dinleri, işgali, mezhep savaşlarını düşündüm.
Tarihle yaşanmıyor. Ama tarihsiz de yaşanmıyor. Hele bir de bizim gibi zorla ecdada küfrettirilmek istenen bir zihniyetten geliyorsanız, Ortadoğu ve Kürt-Türk sorununda çıkmaz sokağa girdiğimiz bir dönemde artık bütün peşin hükümlerimizden sıyrılıp, ibret almak için tarihe bakmamız gerekiyor.
Hadiseler artık zorluyor bizi.
Irak başta olmak üzere Ortadoğu’da karşı karşıya olduğumuz tabloyu, Suriye’nin Londra Büyükelçisi Sami Hiyami Guardian’daki makalesinde çok çarpıcı bir şekilde özetlemişti. ABD’nin Ortadoğu politikası: “Bölgede egemenlik kurarak, petrolü ve küreselleşme sürecini kontrol etmek.”
Küreselleşme terazisinde zerrede bir miskaldi Saddam.
Hiyami bölge gerçeklerine olan vukufiyetle, “Ortadoğu’da uyumlu toplumlar var olduğu sürece bu sürece ulaşılamaz” diyor. Peki ne yapmalı. İşte bugünkü yaşadıklarımız çıkıyor orada karşımıza.
“Bu nedenle hedeflenen sadece rejim değişiklikleri değil, ulus devletlerin temellerini sarsmaktır.” Biz dahil İran ve Suriye gibi devletler sarsılmıyor mu?
“Bu politika mezhep farklılıklarını, etnik bölünmeleri, bölgesel yabancı düşmanlıklarını ve sonunda da Arap Ortadoğu’sunun Balkanlaşmasını teşvik etmek üzere hazırlanmıştır.”
Sahi Ortadoğu hızla Balkanlaşmadı mı? Mutlaka adının Kosova ya da Bosna, Hırvatistan ya Sırbistan mı olması gerekiyor.
ABD’nin Irak’taki varlığının sadece petrol olmadığı, Irak’ı bütün Ortadoğu’yu Lübnanlaştıracak bir savaşın içine iterken İran’a yönelmesi de bu küresel savaşın yönetilmesi stratejisinin bir gereği değil mi?
7 yıl önceden belli olan bir cumhurbaşkanlığı seçimini tartışmaya 2 yılını veren bir ülke pek tabiî bunları anlamıyor.
Sayın deyip demediği için biz başbakan hakkında soruşturma açalım İrlanda’da, Muhafazakâr Birlik Partisi ile İRA’nın siyasî kanadı Sinn Fein ortak hükümet kurmak için anlaştı. Demokratik Birlik Partisi İrlanda’nın en muhafazakâr partisi, liderleri Paisley de Sinn Fein’i baştan beri terörist ilân etmiş, sertlik yanlısı bir lider.
İRA, terörü bıraktığını ilân edip silâhlarını teslim etmişti. Paisley de, “Geçmişte yaşanan dehşet ve trajediler karşısında haklı olarak duyduğumuz nefretin, çocuklarımız için daha iyi bir gelecek kurmamıza engel olmasına izin vermemeliyiz” dedi.
Biz ise sayınla uğraşıyoruz.
Ha dünya bir de başka bir şeyle uğraşıyor.
Kömür ve Çelik Birliğinden Avrupa Birliğini oluşturup 50 yaşına bastıran Avrupa, şimdi başşehri Brüksel olan tek parlamentosu, tek bayrağı bulunan Birleşik Avrupa Devletlerini tartışmaya başladı.
Biz Çankaya seçimlerini konuşurken...
28.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|