1977 yılında Sedat aniden İsrail’e giderek Arapların icma ve oybirliğini İsrail’in de uzletini kırmıştır. Ve bunun sonucunda Arap yakasında bir dönem İsrail’in uzletini paylaşmak durumunda kalmıştır. Mısır’ı bu durumdan ve vartadan İKÖ zirvelerinde bir şekilde Türkiye kurtarmıştır.
Camp David barış antlaşmasıyla birlikte İsrail’in amacı Mısır’ı Arap blokundan ayırmaktı. Bunda kısmen de olsa başarılı olmuştur. Ama bu başarı geçici kalmıştır. Siyasî hareketi başarılı olmuş ama psikolojik hareketi natamam kalmıştır. Mısır’la halktan halka bir barış istemesi ve ilişkilerin normalleşmesini arzu etmesi neticesiz ve akim kalmış ve başarısızlığa uğramıştır. 1977’de Sedat’ın ani ve mukaddimesiz Knesset ziyareti iki yıl sonra Camp David anlaşmasını netice vermiştir. Bu barış antlaşmasının mimarı İsrail tarafından Menahem Begin, Mısır’dan Sedat ve ABD’den Carter idi. Bu anlaşmanın mimarı olan Carter, İsrail ve Filistin’le ilgili olarak son yazdığı kitap nedeniyle bazı Yahudi çevreler tarafından ‘Yahudi aleyhtarı’ olmakla suçlanmış ve adeta aforoz edilmiştir.
Liberman’la ilgili son esir skandalı patlak verince Sedat’ın yeğeni İsmet Sedat da İsrail’le barış anlaşmasının iptalini istemiştir. Zira Carter, İsrail’in Filistin’de Güney Afrika’nın sabık yönetimini ve onun Apartheid politikalarını hatırlatan politikalar izlediğini ifade ediyordu. Bu eleştiriler İsrail dostlarına ağır gelmiştir. Asıl problem de İsrail’den ziyade dostlarındadır. Neoconlar gibi. Özellikle de Carter’ın da ifade ettiği gibi İsrail’i İsrail değil onun diasporası idare ediyor. Asıl mevzumuza dönecek olursak Camp David Barış Antlaşmasının yapıldığı yıl (1979) kaderin bir cilvesi Mısır’da talebe idim. O ortama aşinayım. Sonra Mısır’daki iç dengeler bozuldu. Bunun nedenleri arasında Sedat’ın antlaşmaya olan muhalefeti içine sindirememiş olması ve tehevvüre kapılması da vardır. Belki baş nedendir. Bu adeta yangına benzinle gitme mesabesinde olmuş ve bu gelişmeler ve Mısır’ın sürüklendiği iç kargaşa, 1981 yılındaki korkunç sonuna hazırlamıştır.
***
1977’den 30 yıl sonra yani 2007’de Araplar bu defa Riyad’da toplanıyorlar ve Mısır’ın açtığı çığırın hilâfına bir blok olarak İsrail’i barışa davet ediyorlar. Esasında bu çağrı, 2002 yılında yine Suud Kralı Abdullah’ın veliaht prens iken hazırladığı Arap barış planına dayanıyor. Yine kaderin garip bir cilvesi 2002 yılında bu barış planının ortaya atıldığı ortamda hac mevsimi itibarıyla kutsal topraklarda bulunuyordum. Planının NY Times’in kıdemli yazarlarından Thomas Friedman’ın kaleminden dünyaya duyurulmasını yakından takip etme fırsatı bulmuştum. İsrail’in reddi üzerine barış planı buzdolabına konulmuştu.
Filistinlilerin Mekke buluşmasından ve barışından sonra Suudlular yeni bir hamle ile bir kez daha planı canlandırma çabası içine girdiler. 1977 yılında Arap tarafı antlaşma konusunda Sedat’ı yalnız bırakmıştı. 2002’de Beyrut’ta yapılan Arap zirvesinde de bazı çatlak sesler çıkmıştı. Ama şimdi HAMAS’lı hükümet de dahil Arap tarafı bir blok halinde plana sahip çıkıyor. Neredeyse planının İsrail’den başka muhalifi yok. İsrail de doğrudan karşı çıkmak yerine kesip budayarak akim bırakma manevrası yapıyor. İsrail blok barışa oldum olası karşıdır. Arapları bölerek ve birbirine düşürerek teker teker yanına çekmek ister. Ama bu defa Amerikan tarafı da Ortadoğu’da seçeneklerinin bitmesinden dolayı Ortadoğu barışı için her zamankinden daha fazla istekli olmak zorundadır. Buna mukabil, İsrail tarafı tarihinin en zayıf hükümetlerinden birisine sahiptir. Hizbullah karşısında bir varlık gösterememiştir. Bu da Olmert hükümetinin itibarını neredeyse sıfıra indirmiştir.
***
Ama bir takım göstergeler hâlâ İsrail’in burnundan kıl aldırmadığını ve kibirlenmeye devam ettiğini gösteriyor. Barışın önündeki en büyük engel de budur. Arapları Knesset’e davet ediyor. Yani Sedat modelini herkese tamim etmek istiyor. Tevrat’ın yazdığı gibi ulusların İsrail’i ‘abi’ kabul etmesini İsrail’e boyun eğmesini ve gerdan kırmasını istiyor. Sözgelimi Olmert’in yardımcısı Şimon Peres barış yapmak için Esad’ın Sedat gibi Knesset’e gelip yüz sürebileceğini söylemişti. Beşşar Knesset’e gitmese bile Alon Liel ile birlikte gizli görüşmelerin eşbaşkanı İbrahim Süleyman, Knesset’e gidip yüz sürecek. Bu neyse de işin vahim tarafı Kral Abdullah’ın taltif ettiği ve 2002’de planını duyurmak için davet ederek kendisine özel uçak dahi tahsis ettiği Thomas Friedman’ın İsrail namına Abdullah’dan Knesset’e gidip yüz sürmesini istemesiydi.
Abdullah’ın da Sedat gibi Arap barışını oraya arz etmesi veya arzı ubudiyette bulunması gerekiyormuş. Knesset goyimlerin siyasî ve dinî Kâbe’si mi oldu? İsraillilerin nazarında böyle midir? Beyaz Saray’ı anladık da Knesset de goyim siyasetçilerin (Yahudi olmayan) Kâbe’si mi oldu? Bilmiyorum: Bu zihniyetle barış olabilir mi, olursa ne kadar devam edebilir? Bunu da Araplar düşünsün...
28.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|