Bir tevafuk eseri Nevruz günü yani dün Moral FM’de Sırrı Er’i dinliyordum. Tam da benim üzerinde olduğum bir konuyu sabah kuşağına taşımıştı. Önce Prof. Dr. Niyazi Öktem konuştu. Ardından da Cizre eski Belediye Başkanı Haşim Haşimi, Mehdi Zana’nın sözlerine cevap verdi. Kürtlerin İslâmdan uzak oldukları sözlerinin gerçeklere ters düştüğünü ve Şarkın ulema yatağı olduğunu ve âlimlerin İslâm ve Hazreti Peygamberle ilgili yüzlerce divan yazdıklarını hatırlattı. Memu Zen’in yazarı Ahmed Hani, Halid Bağdadî ve nice diğerleri gibi.
Bu değerlendirmelerin odağında olan PKK, doğrudan ve dolaylı olarak kullanılıyor. Zira hareketin yöntemi ve eylemleri buna müsait. En son olarak Abdullah Öcalan Başbakan Erdoğan için “Bana sayın diye hitap etti” diyerek ortalığı bulandırdı ve karıştırdı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de bu ifadeyi yalanlamış ve bunun muhtemelen cumhurbaşkanlığı seçimleriyle bağlantılı bir yönlendirme/manipülasyon olduğunu ifade etmiştir. Bir an Başbakan’ın üslûbundan dolayı gayr-i maksut bir şekilde Abdullah Öcalan için ‘sayın’ dediğini farzedelim. Tam da cumhurbaşkanlığı seçimleri arefesinde yani kritik bir ‘timing’ (zamanlama) ile bunu söylemesi kendini kurtarma mı yoksa harcama mı amacı taşır?
Öcalan’ın isnadı bu konjonktürde belden aşağı vurma anlamına gelir. Bilindiği gibi 28 Şubat sürecinde Şemdin Sakık gibi isimler farkında olmayarak ve kendileri dışında bir takım andıçlara malzeme yapılmışlardır. Zira dediğimiz gibi PKK’nın kendisi baştan beri manipülatif bir figür ve unsurdur. Kullanıcılar değişse de kullanılma vasfı hiç değişmemiştir. PKK ve yandaşlarının en problemli alanı da dindir. Dinin yapıştırıcılığını önlerindeki en büyük engel olarak görürler. Oysa ki tam aksine kamuoyu karşısında kendilerini dinle barışık gösteriyorlar. Ama kendi kendilerine kaldıklarında ve içlerinde, en azından dine ve özellikle de İslâmiyete karşı mesafeli durdukları görülüyor.
Mehdi Zana Tempo’ya konuşarak bu özelliklerini dışa vurmuş ve faş etmiştir. Dine karşı açıktan ender çıkışlardan birisini yapmıştır. İyi ki yapmıştır; en azından ehl-i gafleti ikaz eder. Tempo dergisine konuşmasında şu ifadeyi kullanmıştı, “Kürtler, İslâmiyeti kabul ettiklerinde kaybettiler...” Ardından Vakit gazetesi de ‘Namaz kılmam, oruç tutmam’ dediğini aktardı. Vakit gazetesi bu ifadeleri Tempo’dan önce aktarsaydı belki birçokları Vakit yazdığı için inanmayabilirdi.
***
Yine de Zana ‘sümme tedarik’ nevinden bilahare Vakit gazetesinden bu sözlerini yayınlamamasını istirham etmiştir. Bu duygu ve düşüncelerinin halktan saklı kalmasını istemiştir. Yani sözlerini örtbasa yeltenmiştir. İşte asıl korkunç olan da bu. Maalesef PKK benzeri bütün ideolojiler popülizm yapıyor yani inandıklarını veya inanmadıklarını halktan gizliyorlar. Böylece karşımıza tanımsız bir ideoloji çıkıyor. Bu Bediüzzaman’ın tabiriyle nifak cereyanı ve deccalizmdir.
Vakit’e konuşmasında Zana önce, “Oruç tutmam, namaz kılmam. Ben sosyalistim, laik bir insanım” demiş ardından da ‘ağzımı tutamadım ve bunlar ağzımdan kaçtı. Bunları kamuoyuyla paylaşmam doğru olmaz, saygınlığım elden gider ve zemin kaybederiz. Lütfen yayınlamayın’ demek istemiştir.
Bana Zana bir zamanların Fatsa’lı Terzi Fikri’sini hatırlatıyor. Kutlu doğum münasabetiyle yüzbinlerin yürüdüğü Diyarbakır’da elbette bu tür sözler sarfetmek Müslüman mahallesinde salyangoz satmakla eşanlamlı olur. Asıl suç bu sözleri sarf etmek değil bu fikirde ve inançta olmak ve bunları halktan gizlemektir. Mehdi Zana yine Vakit’in, “Abdullah Öcalan’ın dine bakışı da böyle mi?” sorusu üzerine, “Ben bu konuyu onunla hiç tartışmadım. Bu konu hiç gündemimize gelmemiştir. Ama şu var, Abdullah solcu olduğuna göre.. Sayın Öcalan da böyle düşünüyor. Bu tür şeylere izin vermez” demiş. Yani ‘o da benim gibi düşünür’ demek istemiş.
Aksi olsa şaşırtıcı olurdu. Vakit’in bu yöndeki haberi şöyle devam ediyor: “Mehdi Zana, görüşmemizin ardından telefonla yeniden arayarak ilginç bir istekte bulundu. Görüşmemizde sürekli ‘din istismarından’ dem vuran Zana, ‘Namaz kılmadığım, oruç tutmadığım konusundaki sözlerimi lütfen yazmayın’ dedi. Zana ‘nedenini’ sorduğumuzda ise; ‘Konu açıldı, sordunuz, bunu söyledim. Namaz kılmıyor, oruç tutmuyor olmam toplum içinde hoş karşılanmayabilir’ ifadelerini kullandı...” İşte bu ifadeler tam popülizmdir ve halkı kandırmaktır. Maalesef Şark halkı bir takım konularda paranoya derecesinde hassas olmasına rağmen böğründen çıktığı için PKK’nın tehlikesini göremiyor veya kurbiyet itibarıyla tedbir alamıyor. Halbuki gaflet perdesini yırtmanın vakti geldi. PKK ve Mehdi Zana gibilerinden Kürtlere yar olmaz.
***
Hem Selâhaddin Eyyübi, hem de Bediüzzaman’ın istismar edildiğini ileri süren Zana, Kürt meselesinin ittihad-ı İslâm zemininde veya din kardeşliği zemininde çözülemeyeceği iddiasında bulunuyor ve bunu iddia etmenin din istismarı olduğunu söylüyor. Aslında böylece hem bir taraftan Bediüzzaman ve Selâhaddin Eyyübi’nin istismar edildiğini savunurken diğer taraftan da onları istismarcılıkla suçlamış oluyor.
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Dini eğitimin dinle alâkası olmadığını da ileri sürüyor. Demek ki dinsizliğin dinle bir alâkası var ve oluyor. Bu istismar olmuyor da nazarında dindarların dini telkin etmeleri istismar oluyor! Bu işte tanımsız bir ideoloji ve nifak cereyanıdır.
Zana başörtülülerin hak aramasını da istismar sayıyor. Sanki ikinci bir Muazzez İlmiye Çığ. Bununla da kalmıyor ve Diyarbakır’daki Hintli Baba türbesiyle Hindi Baba diye alay ediyor ve halkın duygularını hafife alıyor. PKK kamplarında mescid olduğunu sanmadığını ve aksine kamplarda ateizm propogandası yapılmasının eşyanın tabiatına uygun olduğunu da sözlerine ekliyor...
Gerçek şu ki; Kürt halkının gerçek nevruzu (yeni günü) bu tiplerle ilişkisini kestiği ve bunlardan teberri ettiği gün başlayacaktır.
22.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|