Bakış açısı sonucu belirler. Mehdi Zana, Tempo dergisine yaptığı konuşmada “Kürtler İslâmiyeti kabul ettiklerinde kaybettiler …” demiş. Aslında kendi bakış açısına göre doğru bir hüküm. Ama bakış açısı yanlış. Bütün kâinatı ırkçılık veya milliyetçilik gözüyle okumaya kalkışıyor. Muhammed İkbal’in dediği gibi aslında, dini kökene dayalı vahdet anlayışını değiştirip yerine maddî âleme dayalı bir milliyetçilik konulmak istenmiştir. Bir an farz edelim ki ve diyelim ki Kürtler İslâmiyete hiç girmemiş olsalardı Mehdi Zana’ya göre kazanacaklar mıydı? Bilâkis!
Eğer bugün Kürtler kayıptaysa; bu takdirde, kayıpları daha ziyade olacaktı. Zira İslâmiyetten sonra Şarkta hiçbir din ve mensubu onun karşısında duramamış ve tutunamamıştır. Mehdi Zana’nın mantığına göre, Bizanslılar, Ermeniler, Keldaniler, Asuriler, Zerdüştler kazanmalı idi! Ne gezer!
Esasen tam tersine İslâma bağlanan ve gönül verenler yani hizmet erleri yükselmiştir. Bu yükseliş ırkî bir yükseliş değil manevî bir yükseliştir. Bundan dolayı da Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, Türkler Araplardan sonra hizmetlerinin bir karşılığı olarak, bir nev'î kavmi necip haline gelmişlerdir. “Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki Allah (c.c.) onları sever onlar da Allah’ı (c.c.) sever.” (Maide Sûresi: 54) sırrına mazhar ve masadak olmuşlardır. (Lem’alar 349-350, Yeni Asya Neşriyat)
Milletler, İslâma hizmetleri oranında, tefanileri nisbetinde manevî terakkiye mazhar olurlar. Kürtler için bir kayıp varsa bu İslâm dairesinde değil ideoloji dairesindedir. Fransız devriminden sonra Müslümanlar Babil Kulesi gibi darmadağın olunca bundan en büyük zararı Kürtler Arnavutlar ve Arapların bir parçası olan Filistinliler görmüşlerdir. Kürtlerin şekavetini arttıranlardan birisi Fransız devriminden sonraki Bolşevik rüzgârlardır ki, bazı Kürtlerde eteklerini bu Bolşevik rüzgârlarına kaptırmışlardır. Halbuki Kürtlerin saadetinin yegâne reçetesi yine birlik ve beraberliktir, İslâm haziresidir. Yani Zana’nın şikâyet ettiği İslâmdır.
Zana, Kürtlerle ilgili İslâmdan şikâyet ederken maalesef daha geniş dairede Müslümanların halleriyle alâkalı Muhammed İkbal de Allah’tan şikâyet etmektedir. Şekvasında şöyle hayıflanmakta ve serzenişte bulunmaktadır: ”Niçin kâfirlerin memleketi para ve güzelliklerle dolmuştur? Allah mü'minleri niçin unutmuştur? Ve o mü'minler ki 1300 yıldan beri tevhide yönelmişlerdir. Neden kâfirler bu dünyada saray ve huri sahibidirler de, buna mukabil, neden zavallı Müslümanlar ancak bunlara cennette kavuşabileceklerdir?”
Bunun çok boyutlu cevapları vardır. Bunlardan birisi Müslümanları kalp imareti ve melekût saltanatı karşılığında onlara bir nevi geçici zail Cennet hayatı bahşedilmiştir. Denildiği gibi “Dünya mü'minin zindanı, kâfirin Cennetidir.”
Ziya Paşa da İkbal’le birlikte aynı tesbit ve teşhisi paylaşır lâkin onun şikâyeti Müslümanlardandır:
Diyar-ı küfrü gezdim beldeler kaşaneler gördüm / Dolaştım mülk-i İslâm-ı bütün viraneler gördüm
(Küfür ülkesini gezdim, orada bayındır şehirler ve saraylar gördüm./ İslâm ülkesini dolaştım, baştan başa harap yerler gördüm.)
Mehdi Zana, Kürtlerin İslâmiyeti kabul etmesiyle kaybettiklerini söylerken ve bu bağlamda İslâmiyetten şikâyet ederken İkbal daha geniş dairede İslâmiyeti kabul eden Müslümanların dünyasının karardığını söylemekte ondan dert yanmaktadır. Birisinin şikâyeti İslâmdan diğerininki şatahat suretiyle Allah’tandır.
Ebul Hasan en Nedevi ise ‘Maza hasirel alemû bi inhitat el Müslimin’ kitabında ikisinin de aksini savunur. Müslümanların gerilemesiyle ve inhitatıyla asıl kaybeden dünyanın kendisi olmuştur. İslâm Dünyanın direği ve dengesini tutan manevî sütunlarıdır. Dünyanın ağız tadı ve esenliği ancak İslâmla kaimdir. İslâmın tutulması güneş tutulmasına benzer dünyanın manevî ziyası olan İslâmın tutulması dünyayı karanlıklarda bırakmıştır.
Bugün olduğu gibi münhasıran dünyevî ilerlemeyi ve terakkiyi esas alan ilerlemeci bakış açısı netice itibariyla materyalist bir bakış açısıdır. Bunun ötesinde İkbale karşı Bediüzzaman’ın dediği gibi deriz: “Neden dünya herkese terakki dünyası olsunda, yalnız bizim için tedenni dünyası olsun?”
18.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|