Çanakkale Zaferi’nin 92. yıldönümü kutlanıyor. Yapılan ‘resmî’ açıklamalar bir yana, bu zaferin ‘mânâ ve ehemmiyeti’ni gerçekten bilip, gençlere anlatabiliyor muyuz?
Çanakkale Zaferi esnasında kaç Mehmetçiğin şehit olduğu da çok önemli değil. Önemli olan, maddî anlamda ‘az ve zayıf’ olanın, ‘çok ve güçlü’ olana galip gelmiş olmasıdır. Dost, düşman bütün tarihçilerin ittifak ettiği nokta şudur: Az, aç ve zayıf olan Mehmetçik, çok, tok ve güçlü olan ‘düşman’a galip gelmiştir.
Bu vak’a inkâr edilemediğine göre, bunun sebebi merak ediliyor. Öyle ya, nasıl olmuş da ‘az,’ ‘çok’a galip gelmiş? Çanakkale Zaferi’nin öncesinde ve sonrasında yaşanan başka pek çok savaşta da bu hakikat tecelli ettiği için, milletimiz bu başarıları ‘inanç ve iman gücü’yle izah etmiş ve öyle inanmıştır. Nedense bu inanç, zaman zaman da olsa Türkiye’yi ‘idare eden’lerin hoşuna gitmemiş, “Allah’ın yardımıyla kazandık” şeklindeki kabul, birilerini rahatsız etmiş ve etmeye de devam ediyor.
Milletin bu kabulüne itiraz edenler, Çanakkale Savaşı esnasında yaşanan hadiseleri ‘iman ve inanç gözlüğüyle’ değerlendirenlere itiraz ederler. Öyle ki, savaşın yaşandığı bölgelerde yapılan gezilerde anlatılanları ‘hurafe’ kabul edip, ellerinden gelse yasaklama yoluna gidecekler. Milletin değerleriyle yapılan ‘kavga’ öyle bir noktaya gelmiş ki, “Çanakkale Açık Hava Müzesi”ni çok kişinin ziyaret etmesinden dahi rahatsız olunuyor.
Bu tartışma da yine ‘yakın tarih’in tam ve doğru öğretilmediğini hatırlatıyor. Çanakkale’de yaşananların ‘iman gücü ve gözü’yle açıklanmasına itiraz edenler, hadiseleri tam ve doğru olarak genç nesillere anlatıyor mu? Tabiî ki hayır! Hem anlatmazlar, hem de anlatılanlardan rahatsız olurlar!
Gözlerden saklanmak istenen hadiselerden biri de şudur: Çanakkale’de bir kişi, ya da bin kişi değil; bütün bir millet savaştı ve kazandı. Dolayısı ile, yaşanan hadiseleri ‘iman gözü’ ile anlatanlara, “Hurafeleri bırakın” diyenler, bütün bir milletin, bir ordunun topyekûn başarısını bir kişiye/bin kişiye atfetmekten de kurtulmalıdır.
Çanakkale Savaşı’nda ‘kim kimdir?’ şeklindeki bir tartışma belki gereksiz, ama gerçeklerin de bilinmesi lâzım. Bu konuda ‘resmî belge’ler orta yerdedir, ancak bunları gençlerimizin/ihtiyarlarımızın bildiğini söylemek kolay değil. Çünkü bildirilmiyor, öğretilmiyor. Bugün hangi okulumuzda (çok az istisnalar varsa, onları hariç tutalım) Çanakkale Savaşı’ndaki ‘komutanlar’ anlatılıyor? TV’lerdeki bilgi yarışmalarında “Çanakkale Savaşı’nda en üst rütbeli komutan kimdir?” diye sorulsa, ‘alternatif tarih kitapları’ okumamış, her hangi bir yarışmacı doğru cevap verebilir mi?
Tartışmalara katkı olması bakımından T.C. Kültür Bakanlığı’nın 1992 yılında yayınladığı (Baskı: Cenk Ofset, İstanbul 1992) “Cephelerden Kurtuluş Savaşına, İmparatorluktan Cumhuriyete” adlı büyük ‘albüm’ (toplam 654 sayfa) incelenmelidir. Üstelik bu eser, ‘alternatif tarih kitabı’ da değil, öz be öz ‘resmî belge’dir, Bakanlığın yayınladığı bir çalışmadır.
Çanakkale Deniz Savaşları Zaferi’ni kutlarken, bunları da düşünelim ve bütün şehitlerimizi rahmetle analım... Allah rahmet eylesin. Amin.
18.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|