Bir şair der ki: “Sevgi gözüyle bakan kişi hataları bile görmezden gelir. Hata gözüyle bakan kişi ise hata yoksa da hata bulur.”
Bu genel ve nefis kuralı aile hayatına uyguladığımızda o ailenin nasıl mutluluk deryasında kulaç attığını görmemek mümkün değil.
Madem Rum Sûresinin 21. âyetinde belirtildiği gibi insanları eşler hâlinde yaratan ve birbirlerine ısınmaları için kalplerine sevgi ve merhamet yerleştiren Allah sevgi ve merhametin fonksiyonlarına da dikkatlerimizi çekmiş oluyor. Birbirlerine ısınan eşlerin aile yuvası güllük gülistanlıktır.
Kalbe mukabil kalptir eşlerin kalbi. Her iki taraf da böylece sevgilerini, aşklarını, şevklerini değiştirir, lezzetlerde birbirlerine ortak, gam ve kederli anlarda da birbirlerine yardımcı olur, destek verirler.
Demek sevgi çok önemli bir ısınma ve dayanışma aracı. Sevginin halledemeyeceği mesele olmaz. Sevgiyle birbirlerine bağlanan eşler arasında dayanışma, paylaşma, yardımlaşma, kenetleşme olur. Onlar bir elmanın iki yarısı gibi birbirlerini tamamlarlar, âdetâ iki ayrı bedende yaşayan tek ruhturlar. Birbirlerinin gören gözleri, işiten kulakları, düşünen akılları, konuşan dilleridirler.
Eşini Allah için seven kişi, onun şu geçici dünya hayatında, kısa süreli konaklama yerinde birbirlerinin kusurlarına bakmaz, görse büyütmez, gülün hatırı için dikenine katlanır, hoşgörüyle bakmasını, bağışlamasını bilir.
Sevgi bakışı, rahmeti de celbe vesiledir. Kâinatın Efendisi (asm) buyururlar ki: “Erkek hanımına, hanım da beyine sevgiyle baktıklarında Cenâb-ı Hak da onlara rahmet nazarıyla bakar. Şayet erkek hanımının ellerini ellerine alırsa, her ikisinin de günahları parmakları arasından dökülür.”1
Eşlerin bu davranışlarının temelinde birbirlerini sadece şu kısacık dünya misafirhanesinde değil, sonsuzluk yolculuğunda da hayat arkadaşı olarak görmek ve ona göre davranmak yatar.
“Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş-on senelik fanî ve zahirî hüsn-ü cemaline [dış güzelliğine] bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine, kadınlığa mahsus hüsn-ü siretine [ahlâk güzelliğine] sevgisini bina etmeli—tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan ihtiyarladıkça daha ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet lâzım geliyor.”2
Dipnotlar:
1- Feyzü’l-Kadir, 2:333.
2- Lem’alar, s. 261.
18.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|