Vefatından çok evvel “Ölüm, bize nevruz günüdür” mânâsında “El-mevtü nevruzuna” diyen Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin vefat gününün nevruza denk gelmesi elbette ki tesadüf değildir. l960 Mart’ında vefat ettiğinde, yeniden bir dirilişi, neş’e-i uhrâ’yı müjdeleyerek aramızdan ayrılmıştı.
“Mematım, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek” derken de bizlere yeni dirilişleri müjdelemişti. Her ölüm, yeni bir diriliş değil miydi? Her ölüm bir doğum sayılmıyor muydu onun gibilerin nazarında? Çağımızın Mevlânâ’sı olarak bu sözleri sarfetmesi, çağının Bediüzzaman’ı olan Mevlânâ Hazretlerinin ölüm gecesine “şeb-i ârûs” deyişi ne kadar da birbirine benzemektedir! Ne kadar da aynı kaynaktan geldiklerini göstermektedir! Büyükler, büyük düşünmüşler…
“Nevruz mahlûkatın bayramıdır” buyurmuştu Üstad Bediüzzaman. Bütün yaratılmışların bayramı olan bugün, Yaratanın insanoğluyla beraber yaşattığı, öldürüp dirilttiği, tekrar öldürdüğü ve tekrar diriltmeyi vaat ettiği hane halkı gibiydiler. Canlı/cansız, bitki/hayvan taifesi nâmına ne varsa hepsi Rabbimizin şu dünya misafirhanesinde bizlere arkadaş/kardeş kıldığı ev halkının çeşitli efradını teşkil ediyordu.
Nevruz, Kur’ân-ı Kerîm’de ‘ikinci diriliş’i ispatlama sadedinde en çok kullanılan delillerden olan kış kıyametinden sonraki canlanma, yeniden dirilme, aynıyla, misliyle iade edilme sadedinde ilkbahar mevsimiyle birlikte anılan ibretli bir gündür. Bu günde kırlara çıkıp Allah’ın san’atları, nimetleri, ihsanları üzerinde tefekkür etmek yerine, ölümden sonraki diriliş delillerini mütalâa etmek yerine tutup da bu anlamlı günü sadece bir ırka, bir millete veya bir töreye mahsus kılmak ne kadar da sığ bir bakış açısıdır, kıyas edilmeli.
Nevruz ne Türk’e hastır, ne Kürt’e mahsustur. Ne Çinli’nin, ne Amerikalı’nın, ne de Avrupalı’nındır. Tüm insanlığın da değil, tüm yaradılmışların, mahlûkatın bayramıdır. Hele de bu günü sadece bir ırkın diğer bir ırka misillemede bulunduğu, gözdağı vermeye çalıştığı, geçmişteki efsanelere, mitlere dayanarak üstünlük tasladığı gün hiç değildir. Bunun yanında tüm mahlûkatın kardeş olduğunu idrak gününde bir ırkı bir ırka düşman etme, saldırı, husumet mesajları gönderme günü, hiç ama hiç olamaz. Bu olsa olsa diriliş günü olan nevruzu, ölüm, kan ve ateş gününe çevirmek olur.
Yeni bir ilkbaharla dünyaya gözlerini açan bir böceğin, bir çiçeğin ırk, unsuriyet, ulusalcılık kavgası yapan insanoğullarının ayakları altında ezilmesi tüm mahlûkattaki sevgi, barış, yardımlaşma, kardeşlik ruhuna aykırıdır ve bu mânâya yapılacak en büyük zulümlerden biridir.
Ölümü bile yeni bir doğum, yeni bir diriliş, yeni bir gün, yeni bir nevruz gören âbide şahsiyetler nerede; nevruzu, yeniden varoluşu, dirilişi ölüm, kan ve gözyaşı gününe çevirmek isteyen şovenist, ırkçı şahsiyetler nerede? Kıyaslama takdirini vicdanlara bırakıyoruz.
İnsanın vicdanı ölmemişse, tefessüh etmemişse, fıtratı bozulmamışsa nevruzu bir ırkçılığa, bir siyasete, bir günübirlik menfaatlere âlet etmemesi gerekir. Nice nevruzlara...
24.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|