Diyanet İşleri Başkanlığının 21 ilde faaliyet gösteren “Aile İrşat ve Rehberlik Büroları”na sorulan soruların başında; boşanma, aldatma, namaz, haram ve helâller ile hukukî ve ticarî hayatla ilgili sorular geliyormuş.
“Geriye ne kaldı ki?” sorusu da akla gelebilir, ama sorulan soruların başında; namaz, haram ve helâller, boşanma ve aldatma gibi önemli konuların yer alması dikkat çekici. (Sabah, 22 Mart 2007)
“Dinin direği” olan namazla ilgili soruların ön sırada olması, her şeye rağmen inanç temelinin sağlam olduğunu gösteriyor. Ticarî hayatta karşılaşılan problemlerin çözümünün İslâmda aranması ve ‘fetva’ sorulması da hayra alâmet sayılmalıdır. Bunca yılın tahribatına karşı, zorda kalan insanların “Yaptığım iş hakkında İslâm ne diyor?” şeklinde araştırma yapması, memnuniyet verici bir durum olsa gerek.
Soruların bu şekilde sıralanması, aynı zamanda din eğitimi noktasındaki eksikliğimizi de ortaya koyuyor. Meselâ, namaz konusundaki her hangi bir soru her evde bulunması gereken ‘ilmihal’e bakılarak öğrenilebilir. Ancak nasıl ki ‘harita’ okumayı öğrenmeyip, gideceğimiz yere adres sorarak ulaşmaya çalışıyorsak, var olsa bile kitaplardan faydalanmayı da bilemiyoruz. Hukukî ve ticarî hayatla ilgili hemen her zaman ‘yeni’ gelişmeler ve problemler ortaya çıkabiliyor. Dolayısı ile bu konudaki soruların fazla olması normaldir. Ama çocuk yaşta başlanarak ‘doğru İslâmı’ öğrenebilmiş olsaydık, belki de farklı sorular sorabilecektik.
Boşanma ve aldatma ile ilgili soruların çokluğu da, sağlam olan aile yapımızın çok ciddî tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Pek çok dünya ülkesine göre, ‘aile’miz daha sağlam; ancak bu durum ‘tehdit ve tehlike’nin devam etmediği anlamına gelmez. Birileri, başka bir niyetle ‘Tehlikenin farkında mısınız?” diye kampanya açıyor. İşte asıl farkında olmamız gereken tehlike: Ailemiz tehdit altında!
“Zina”nın Türkçesi olarak ifade edilen “aldatma”, aileyi parçalayan, yıkan ve mahveden büyük bir bomba. Bu tehdit ve tehlikelerin farkında olalım ve ailemizi korumak için de duâya sığınalım...
Kur’ân’a atıf yapan hakim
“Adalet mülkün temeli” olduğu için, bu konudaki tartışmalar hemen her yerde devam ediyor. Almanya’da bir bayan hakim, verdiği bir kararda Kur’ân’a atıf yaptığı için görevinden alınmış.
Kararı veren hakim, Nisa Sûresi’ne atıf yapıp, boşanma dâvâsı açan Faslı bir kadının talebini geri çevirmiş. (Sabah, 22 Mart 2007)
Kararında Kur’ân’a atıf yapan bayan hakim görevden alınmış, ama bu vak’a başlı başına bir hadise değil midir? Nihayetinde Hıristiyan bir memlekette bir hakim, hükmünü verirken Kur’ân’a atıf yapıyor.
Alman bayan hakim, görevinden alınmış olsa da tarihe önemli bir ‘not’ düşmüş oldu. Muhtemeldir ki Kur’ân’a atıf yapılan karar sayısında bundan sonra artış olacak. Çünkü insanlık, adeta ‘duvar’a dayanmış durumda; çıkış yolu arıyor...
Bediüzzaman ise asrın başında bu ‘çıkış yolu’na şu sözleriyle işaret ediyordu: “Eğer beşer çabuk aklını başına alıp adalet-i İlâhiye namına ve hakaik-i İslâmiye dairesinde mahkemeler açmazsa, maddî ve mânevî kıyametler başlarına kopacak, anarşilere, Ye’cüc ve Me’cüclere teslim-i silâh edecekler.” (Hutbe-i Şamiye, s. 83)
24.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|