“15 milyon genç” marşını söyleyenler, 15 köye elektrik götürememiş!İhtilâllerin en büyük darbeyi ‘millet’e vurduğu her halde tartışılmaz. Tabiî ki doğrudan hedef aldığı başka kişi ve kurumlar da vardır, ama en nihayet büyük ‘fatura’yı millet öder ve ödemiştir.
Önceki darbelerden ‘ders’ alan ‘çağdaş’ darbecilerin yaptığı 28 Şubat ‘post-modern’ darbesi, farklı bir darbe idi. O dönemde “silahsız kuvvetler” kullanılmak sûretiyle Türkiye işlemez hale getirildi ve işbaşındaki hükümet ‘kendi isteğiyle’ istifa ettirildi. Sonra da bu yapılanlar, ‘kanunlara uygun’ denilmek sûretiyle bazı ‘insaflı siyasetçi’ler tarafından bile savunuldu.
İhtilallerin nelere mal olduğunu en iyi, bunlara muhatap olanlar bilir. Bu isimlerin başında da eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel gelir. “Doğruya doğru, eğriye eğri” demek hakperestliğin gereği ise, ihtilallere muhatap olanların ihtilalcileri ‘iyi tanıdığı’nı da kabul etmek lâzım. Bu demek değil ki, ‘tecrübeli’ siyasetçiler hata yapmaz! Kim yaparsa yapsın, ‘hata’yı savunmak da doğru değildir.
28 Şubat darbesi üzerine neredeyse söylenmedik söz kalmadı. Darbenin 10. yılı sebebiyle çok önemli değerlendirmeler ve tartışmalar yapıldı. “1000 (bin) yıl sürecek” denilen uygulamaların Türkiye’yi çıkmazlara soktuğu daha 10. yılda görüldü ve ihtilâlcilerin ipliği pazara çıktı. Konu ile ilgili onlaraca kitap da yazıldı.
28 Şubat döneminde yaşanan ve ihtilâlci anlayışın ‘ipliğini pazara çıkaran’ önemli bir bilginin üzerinde ise gerektiği kadar durulmadığı kanaati var. Demirel’in kamuoyu ile paylaştığı bu bilgiye göre, 28 Şubat’a bahane edilen ‘dosya’da 55 tane ‘irticâî olay/iddia’ varmış. Bu bilgiler bir brifingle Demirel’e anlatılmış ve ‘Bunlardan rahatsız oluyoruz, düzeltilsin’ anlamında talepte bulunulmuş. “Böyle bir talep, demokrasilerde var mı, yok mu?” tartışması bir yana; bu 55 ‘irticâî olay’ın, ‘iddia’nın 25-30 tanesinin doğru olmadığı, yanlış olduğu daha ilk gün ortaya çıkmış! Dönemin Cumhurbaşkanı ‘55 olaylı dosya’yı almış ve bunun 25-30’unun asılsız, dayanaksız olduğunu görmüş. (Aksiyon, 12 Şubat 2007)
İhtilâl yapılması için hazırlanan ‘bahane dosya’sındaki 55 olaydan, 25-30’unun ‘doğru olmaması’ başlı başına sorgulanmalı değil midir? ‘Doğru’ kabul edilen dosyanın diğer yarısının da ne derece doğru olduğu ayrı bir mesele... Post-modern darbeyi planlayanların iddialarının yarısından fazlasının ‘balon’ olması sıradan bir hadise midir? Bu durum, diğer hadiselerin de ‘balon’ ve ‘mesnetsiz’ olduğunu göstermez mi?
Dergide yer alan 10 sayfayı aşkın röportajda elbette itiraz edilecek tesbitler var. Ancak, bilhassa Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili ‘bilgi’ler, ülkenin nerelerden nerelere geldiğini, “15 milyon genç” marşları söyletenlerin gerçekte hiç bir iş yapmadıklarını da gösteriyor.
İşte, Demirel’in anlatımıyla “beyaz ihtilâl”le “tek parti yönetimi”nden teslim alınan Türkiye: “1950’de Türkiye’nin 35 bin köyünün sadece 13’ünde elektrik var. (Lütfen dikkat: Yüzde 13’ünde değil, sadece 13 köy!) Bir kilometre dahi yüksek gerilim hattı yok. Herkes kendi elektriğini temin etmeye çalışıyor. Gece yarısına kadar dizel santraller çalışıyor. Gece yarısı karanlık. Böyle bir Türkiye. Yol yok, okul yok, kışlık yok. Yoksulluk diz boyu. 21 milyon nüfuslu böyle bir Türkiye’yi halkın içinden gelen bir siyasî heyet ele almış. Siyasî irade yüzde 54 oyla Demokrat Parti’yi (DP) iş başına getirmiş. DP iş başına gelince, bir arayışa girmiş. Ne yapalım, nasıl yapalım, vaatleri var. Bir elektrifikasyon hamlesi yapılacak, sulama hamlesi yapılacak.”
İhtilallerin ‘millet’e karşı yapıldığını düşünürsek, maksatlarını da anlamış oluruz. Ya da, demokrasiye geçişten sonra ‘tek parti’nin bir daha iktidar yüzü görmemesinin sebebi anlaşılmış oluyor...
Bu ‘bilgi’ aynı zamanda şimdiye kadar gizlenen, gündeme getirilmeyen bir ‘yakın tarih’ bilgisi...
29.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|