Yıllar yılı ‘yanlış bilgi’lerle uyutulmaya çalışıldığımız için, ortaya çıkan her ‘doğru bilgi’ birilerini rahatsız ediyor. Tartışmalı konuların başında da ‘tarih’ bilgilerimiz geliyor. Son yıllarda kısmen düzelmekle birlikte, okullarda okutulan tarih kitaplarında ecdadımız, Osmanlı baştan sona kötülenmiştir.
Fatih Sultan Mehmed ve Kanunî Sultan Süleyman gibi, dünyanın da kabul ettiği padişahlara bir şey diyemeyenler, Osmanlı Devletinin son yıllarındaki yöneticiler için en ağır itham ve iftiraları yapmaktan geri kalmadılar. Meselâ, lisede okuduğumuz tarih kitaplarında Sultan 2. Abdülhamid’e “Kızıl Sultan” denildiğinin şahidiyiz.
En ağır ithamların yapıldığı padişahlardan biri de Sultan Vahdettin’dir. Onun da ‘vatanı İngilizlere sattığı ve ülkeden kaçtığı’ iddia edilmiş ve bu konu ‘ders konusu’ olarak okutulmuş, anlatılmıştır.
Tabiî ki gerçeklerin ilânihaye/ sonsuza kadar gizli kalması mümkün değildir. Son yıllarda ‘tarihî geçrek’ler yazılmaya başlandı ve şimdiye kadar milletin ‘gözünü boyayanlar’ da bundan rahatsız olmaya başladı. “MEB kitabında Padişah Vahdettin propagandası” başlıklı haber bunun en çarpıcı örneği. Habere göre, MEB’in lise son sınıflar için hazırlattığı İnkılâp Tarihi kitabında Padişah Vahdettin’in aklanmaya çalışıldığı öne sürülmüş. Vahdettin’in Sevr Anlaşması’nı imzalamadığı belirtilen bölüme, tarihçi ve yazarlar tepki göstermiş. (Akşam, 23 Mart 2007)
Aslında bu haber(ler), tarih kitaplarında şimdiye kadar devam eden ‘küfür’lerin sona ermesinden duyulan rahatsızlıktan başka bir şey değil. Çünkü, ‘rahatsız olduğu’ belirtilen tarihçilerin bu ve benzeri hadiselere bakışları tartışmalı. Bunlardan biri, Sultan Vahdettin hakkında Nutuk’taki beyanları ‘delil’ olarak öne sürüyor ki, bunu da haklı görmek mümkün değil. Bir başkası da ‘gerçek’leri inkâr edemediğinden, “Kitaptaki ifadeler hilâfetçi, teokratik bir düzen kurmak isteyenlerin ürünü” iftirasını dile getirmiş. (agg.)
Peki, “Sevr Antlaşması Sultan Vahdettin tarafından imzalandı mı?” Belgelere dayanan tarihçilerin cevabı: “Hayır, imzalanmadı.”
Tarih konusundaki yazılarıyla tanıdığımız Mustafa Armağan, bu konuyu şöyle izah ediyor:
“Hayır, imzalanmadı. Neden? Çünkü o sırada Osmanlı Meclisi kapatılmıştı. Önce Meclis-i Mebusan’ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Vahdettin’e göndermesi gerekiyordu. Tabiî Meclis kapalı olduğu için görüşülemedi, dolayısıyla Vahdettin’in masasına bile gitmedi Sevr Antlaşması.
“Nitekim Meclis-i Mebusan kendi kendisini 11 Nisan 1920’de feshetmiş, Sevr Antlaşması ise bundan 4 ay sonra, yani 10 Ağustos’ta imzalanmıştı, ama Meclis’in ve Sultan’ın imzalaması şartı vardı. Böylece Sevr, hukuken geçerlilik kazanmamış bir antlaşma olarak kalmış, zaten bunun gerçekçi ve uygulanabilir bir antlaşma olmadığına kendileri de ikna olan İtilaf Devletleri, Birinci İnönü Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, 21 Şubat 1921’de Sevr’in bazı maddelerinin hafifletilmesi ve böylece kabul ettirilmesi için Londra Konferansı’nı organize etmişlerdi.”
(http://pazar.zaman.com.tr/?bl=5&hn=200)
Bu hadise sadece bir örnek. Daha onlarca, yüzlerce ‘uyutma’ örnekleri sırada bekliyor. Gerçekler gün yüzüne çıktıkça, birilerinin rahatsızlığı artacak. Ne var ki, gerçekleri öğrenmek milletin en temel hakkı ve inşallah öğrenecek...
26.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|