“Gelin tanış olalım,/ İşi kolay kılalım,/ Sevelim, sevilelim,/ Dünya kimseye kalmaz” der Yunus.
Madem ki kalbimize kâinatı istilâ edecek bir sevgi yerleştirilmiştir. Önce Allah’ı, sonra da Allah adına yaratıklarını sevmekten başka yapabileceğimiz ne olabilir ki?
22. Mektup’ta uhuvvet, yani kardeşlik konusunu işleyen Bediüzzaman da sevgiyle düşmanlığın ışık ve karanlık gibi birbirlerine zıt olduğunu söyler. Işık geldiğinde karanlık, karanlık geldiğinde ışık kaybolduğu gibi, bir kalbe sevgi yerleştiğinde de düşmanlığa orada yer kalmaz. O duygu acımaya dönüşür. Düşmanlık yerleşince de sevgiden söz edilmez. Sevgi de yapmacık söz ve davranışlardan ibaret kalır.
Mü’min, mü’min kardeşini sevmek zorunda. Bu imanın gereği. Onda Kâbe hürmetinde iman, Uhud Dağı azametinde İslâmiyet ve dağlar büyüklüğünde sevgi, saygı, şefkat, cömertlik, fedâkârlık, v.s. gibi yirmi-otuz masum ve güzel sıfat varken bir iki tane hata, kusur, yanlış ve canî sıfatı yüzünden ona kin bağlamak, düşman kesilmek imanla, İslâmla, insafla, vicdanla bağdaşmaz. Allah Resûlü (a.s.m.), “Siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de tam iman etmiş olamazsınız” buyurmuyor mu?
Öyleyse mü’min' mü’min kardeşini sevmeli. Fenalığı için sadece acır ve lütufla islâhına çalışır.
Peki, şu siyasî tercihler konusunda Müslümanların—bilhassa mazide—birbirlerine değişik gözle bakmalarını, ãdetâ kin ve düşmanlığa varır tarzda davranışlar içerisine girmelerini nasıl açıklamalı?
Sorunun cevabını siz buladurun. Ben sadece sonucuna dikkat çekmek isterim. Hz. Ebû Bekir’in, “Kendinizi hizaya sokunuz. Yoksa zaman sizi hizaya sokar” vecizesi gereğince biz kendimizi İslâmın ve imanın potasında tam eritemediğimiz için Kader öyle olaylarla bizi tokatladı ki, ehl-i iman ister istemez birbirlerine yaklaşma, omuz omuza verme, kaynaşma, birbirlerine anlayış ve hoşgörüyle bakma ihtiyacını hissetti.
Evet, birbirimizi anlamak işin başlangıç noktası. Bizi bir araya getiren, birleştiren bağlar o kadar çok ve kuvvetli ki ne cemaatî ve siyasî tercih farklılıkları hiçbir zaman iman kardeşliğinin önüne geçemez.
Herkes bir cemaate mensup olmalı veya olabilir. Ama bu hiçbir zaman diğer cemaatleri karalama, onlara düşman olmayı gerektirmez. Herkes cemaatini İslâma hizmet etme metod ve yarışı olarak görmeli.
Siyasî tercihlerde de farklı mülâhazalar olabildiği için aslâ aynı camide omuz omuza geldiğimiz kardeşimize farklı gözle bakma vesilesi olmamalı.
İmanın gereği olan sevgi bunu gerektirmiyor mu?
26.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|