Tarikatlarda feyz alma açısından şeyhle görüşmenin, sohbetinde bulunmanın büyük önemi vardır. Şeyhiyle görüşen mürid bütün kalbini, hissiyâtını ona açar, şeyhinden alabildiğine istifadeye bakar.
Mesleğinin tarikat değil hakikat olduğunu söyleyen Bediüzzaman Hazretleriyle de talebeleri görüşebilmek, ondan ruhen, kalben istifade edebilmek için can atmışlardır. Bir kısmı görüşmüş, ondan feyz, aşk ve şevk almış, gittiği yerde hizmete canla başla sarılmıştır.
Ama her zaman Üstadla görüşmek mümkün olmamıştır. Ziyaretçilerin kontrol altında tutulması, baskı yapılması, ziyaretlerine müsaade edilmemesi veya bizzat Üstadın müsait olmaması, rahatsızlığı gibi çeşitli sebeplerle bu ziyaretler gerçekleştirilememiştir.
Durumun ve şartların nezaketini çok iyi bilen Üstad kendisiyle görüşmek için can atan talebelerine şu teselliyi veriyordu: “Ehl-i hakikatin sohbetine zaman, mekân mani olmaz; manevî radyo hükmünde, biri şarkta, biri garpta, biri dünyada, biri berzahta olsa da rabıta-i Kur’âniye ve imaniye onları birbiriyle konuşturur.”1
Sonra Üstad talebelerini şahsına değil, Risâlelere yöneltiyor, kendisini Risâlelerde görüp sohbet edebileceklerini hatırlatıyordu.2
Öyle ki Risâle-i Nurların kendisine bile ihtiyaç bırakmayacağını söylüyordu. Görüşmedikleri halde Risâleleri okuyan kişi Üstadla sohbet etmiş gibi olur, hatta kendisiyle görüşmekten daha fazla istifade edebilirdi.
Haydi Üstad hayattayken her şey göze alınıp Üstadla görüşülebilirdi.
Peki, ya Üstad vefat ettikten sonra talebeleri ondan nasıl istifade edeceklerdi?
Üstad istifade kapısını daima açık tutmuş. Hatta Risâleleri okuyan bir kimse kendisiyle görüşmekten bir fayda sağlıyorsa eserleri okumakla on kat daha fazla istifade edebilirdi. Önemli olan eserleri okurken Üstadla sohbet ediyormuş, onu dinliyormuşcasına dikkat kesilmek, anlamaya çalışmaktı. Şöyle diyordu Üstad: “Risâle-i Nur’un herbir kitabı bir Said’dir. Siz hangi kitaba baksanız benimle karşı karşıya görüşmekten on defa ziyade hem faydalanır, hem hakikî bir sûrette benimle görüşmüş olursunuz. Risâle-i Nur bana hiçbir ihtiyaç bırakmıyor.”3
Ne müthiş bir hizmet metodu! Eserin müellifi vefat etmiş olacak, ama yazdığı eserlerden kendisiyle görüşmekten on kat fazla istifade edebilecek insan. Üstad öylesine şeffaflaşıyor, kendini bile aradan çıkarıyor, doğrudan doğruya okuyucularını hakikatlerle buluşturuyor, böylece vefatından sonra da onları ruhen, kalben, fikren ve hissen eğitiyor, olgunlaştırıyor.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 7.
2- A.g.e. 3- Emirdağ Lâhikası, s. 409.
19.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|