Diyarbakır’a bir bahar günü, Pazar tatilinde Dedeman Oteli’ndeki konferanslar serisinin heyecanı düşmüştü. Risâle-i Nur Enstitüsü Diyarbakır Şubesi’nin “Varlıklar Âleminde İnsan” konulu “Risâle-i Nur’u Anlama Konferansları”nın birinci programından bahsediyorum.
Diyarbakır’ın öteki yüzüne, yani düşünen, okuyan araştıran ve bunu bilimsel ortamlara taşıyan yönüne değinmek istiyorum. Her şeyin menfi gösterildiği, birilerinin karşılıklı olarak nemalandığı bir kıskacın sevimsiz yüzünden uzak, Bediüzzaman’ın düşünce penceresinden bilim adamlarımızın sunduğu konferansları gün boyu dinledik.
Salon, doluydu ve programın sonuna kadar kimse ayrılmadan büyük bir dikkatle değerli konuşmacıları dinledi. Kendi adıma çok istifade ettim. Risâle-i Nur Enstitüsü, akademik formattaki yeni etkinliği bütün Türkiye’de yaygınlaştırdığı takdirde ciddî bir fikrî hazinenin teşekkül edeceğine o kadar inandım ki, şevkimi tarif edemem.
Aynı gün İstanbul’da gerçekleştirilen panelin hayalini de arkadaş ettim dünyama. Bir inşirahın ayak seslerini duyar gibiydim. Bu ülkenin aziz insanlarının, tarihin yeniden dirilişine ve kendi maneviyat dünyalarına tefekkürle dönmenin coşkusu ile ideallerine koştuklarına şahitlik ediyordum adeta.
Risâle-i Nur’u Anlama Konferanslarının, dalga dalga akademik bir bakış ve vukufiyetle müzakereye yatkın dinleyicilerle fikri buluşmaya ve kendimizi yeniden keşfedip gayretimizi kamçılamaya vesile olacağını ümit ediyorum.
Risâle-i Nur, bir hazine. Henüz yeterince kâşiflerini bulamamış. Derinlikli, ayrıcalıklı, keyfiyeti kemiyete galip gelen esaslı ve erbabına dâvet çıkaran bir yaklaşımla enine boyuna her konunun ilim adamlarınca ve uzmanlarca irdelenmesinin, paylaşılmasının meyvelerini, yakında fazlasıyla alacağımızı düşünüyorum.
Fikrî bereketin ve şuurlanma iradesinin gereği olarak akademik müzakerelere kapı açacak konferans, panel ve seminerlere daha çok ağırlık vermemiz şart. Yılda bir iki program, bu anlamda ihtiyaca kifayet etmez.
Devasa problemlerimiz, meraklarımız, yeterince kavrayamadığımız ve öğrenme arzusunda olduğumuz bütün meselelerimiz için Risâle-i Nur Enstitüsünden destek almanın, program talep etmenin ve yeni konulara hazırlanıp tefekkür dünyasına açılmanın tam zamanı.
İlk programın ana teması oldukça etkileyici ve kapsamı genişti. Birinci derecede merak ettiğimiz kendimizi, yani insanı çözmeye ve onu anlamaya dayalı her ifade, zihin açıcıdır.
İnsan organizmasının yaratılış hikâyesini, döllenme ve doğumunu, hayat mucizesi ile tanıştıktan sonraki insan olmanın mahiyetini ve ona verilmiş emanet cihazların maksada uygun kullanılmasının önemine dair her şey bir arada ve komprime bir şekilde sunuldu.
Bilim, onun disipline ettiği sistemli bilgi ve öğrenme merakının insana kazandırdığı değerler üzerine bilim insanının sorumlulukları, marifet pencerelerini açan aklın imana teslim ubudiyeti ile kâinatı keşfetmenin sırlı kapılarına götüren çok huzurlu bir tefekkür yolculuğu.
İnsana dair san'at ve estetiğin, tezyinatın ve kâinat sarayında bize ait bir serginin en iyi ziyaretçisi olma zerafetine ve mü'min idrakine sahip olmanın farkını nazara veren düşünce demetleri ise, ayrı bir renk ve cümbüştü fikir avcıları ve düşünce denizinin sakinleri için.
Muhabbetten, şefkat ve akıldan öte hikmetle barışık, acziyet ve fakriyet duâsını, “şefkat ve tefekkür”ü birleştirme yolculuğunda, Risâle-i Nur Enstitüsü, bilimin imanla taçlandığı bir kuruluş olmaya devam etmektedir. Bu anlamda hepimize görev düşüyor.
Risale-i Nur’u Anlama Konferanslarını organize etmeye ve paylaşmaya ne dersiniz?
21.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|