Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 30 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Kemal BENEK

Soykırımla ırkçılık arasında kuvvetli bağ var

Dünden devam

BM’NİN BARIŞ GÜCÜ TARTIŞILIYOR

*“Etnik temizlik” kavramı neyi ifade ediyor?

Etnik temizlik Bosna savaşında gerçekleşen olaylara has bir kavram. Etnik temizlik nüfusun ya da halkın o bölgenin homojenleştirilmesi, yani tek tip insan grubunun kalması için oradan zorla transfer edilmesi, sürgün edilmesi, uzaklaştırılmasıdır. Uluslararası Adalet Divanı’nın kararında geçiyor. “Etnik temizlik aslında soykırımın bir türüdür ancak soykırım sözleşmesinde geçen şartları taşıdığı ölçüde soykırım olarak isimlendiriliyor” diyor.

* Srebrenica soykırımında Hollanda askerleri de suçlanıyor. Onların payı var mı?

Srebrenica bölgesi BM tarafından Nisan 1993’te çatışmaların gerçekleşmeyeceği, silâhların bırakılacağı güvenli bir bölge ilân edildi. Ve yine aynı ay UNPROFOR şeklinde isimlendirilen BM askerlerinden bir grup oraya yerleştirildi ve silâh toplanmaya başlandı. Bunun ardından Sırpların saldırısı gerçekleşti. Bu zaten gerçekleşeceği tahmin edilen bir saldırı idi.

*Silâhsızlandırma tek taraflı mı yapıldı?

İki taraftan da yapılacağı söylendi ama dağlarda bulunan paramiliter örgütlerin silâhları toplanmadı. Bu saldırı amiyane tabirle bağıra bağıra gelmiştir.

*Alt yapı hazırlanmış sanki?

Hazırlandı imajı oluştu insanlarda. Srebrenica soykırımı gerçekleştikten sonra BM’nin barış gücü askerlerinin çatışmaları engellemekte başarılı olup olmadığı üzerinde tartışma ortaya çıktı. BM’nin kontrolünün olduğu bir alanda Uluslararası Adalet Divanı’nın da kabul ettiği bir soykırım gerçekleşiyor. Bu BM ve Hollanda için bir utançtır. Ancak daha sonra Hollanda oradaki başarılarından dolayı askerlerine madalya verdi. Bu durum Hollanda’da bazı gruplar tarafından da hoş karşılanmadı. “Bizim için utançtır bir de nasıl madalya verilir” hissi oluştu.

*Hollanda askerleri de yardım etmişler gibi

Bir ihmal gösterdikleri kabul edilebilir.

*Peki Hollanda askerleri ile ilgili bir girişimde de bulunulabilir mi? Uluslararası hukukta bunun bir yeri var mı?

Orada Hollanda askeri değil BM askeri olarak nitelendiriliyor. O yüzden o olay kapanmış durumda. Şimdi bakılacak fazla bir şeyi de yok.

TÜRKİYE’NİN LEHİNE KARAR

ÇIKACAĞININ GARANTİSİ YOK

*Bu kararın Türkiye ile ilgili kısmına gelelim. Srebrenica kararı Ermeni soykırımı iddiaları açısından Türkiye’yi nasıl etkiler?

Uluslar arası mahkemelerin kararlarına çok fazla güvenmemek lâzım. 1915’te gerçekleşen olayların 1951’de yürürlüğe giren soykırım sözleşmesine tabî olmadığı ortada. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi yürürlüğe giren sözleşmelerin aksi düzenleme yoksa geçmişe uygulanamayacağından bahseder.

*Türkiye veya Ermenistan Uluslararası Adalet Divanı’na gidebilir mi?

Divan, “bizim alanımıza girmiyor” diyerek bakmayacaktır. Ama karardan çıkartılan hukukî noktalarla 1915 olayları karşılaştırıldığında her ne kadar Türkiye’nin lehine gibi görülse de, ilerde bir tahkime gidildiğinde aleyhe de sonuçlanabilecektir. Çünkü dünyadaki yaygın kanı Türklerin Ermenilere karşı soykırım işlediğidir. Hangi uluslar arası ceza hukuku kitabını açarsanız bu işin en başında 1915 olayları gösterilmektedir. O yüzden gidilecek tahkimde Türkiye’nin lehine bir karar çıkacağının garantisi yok.

Uluslararası Adalet Divanı’nın kararını Türkiye’nin tezleri üzerinden karşılaştırdığımızda tezlerden biri; “gerçekleşen olaylar münferit eylemlerdir ortada toptan yok etmeye dair bir plan, proje yoktur” diyor. Ama Adalet Divanı ve Uluslararası Yugoslav Ceza Mahkemesi “bir projeye gerek olmadığını” açıklıyor. Türkiye’nin savı bu anlamda tutarlı değil.

Onun dışında 1915 olaylarını gerçekleştiren kişilerin Osmanlı ordusunun askerleri ve sivil yöneticileri olduğu iddiası var. Mahkeme, “Bosna’daki Sırplar ve paramiliter güçler Yugoslavya’nın bir parçası değil” diyor ama 1915 olayında bu fiilleri gerçekleştirdiği iddia edilen askerler, subaylar ya da idarî personel Osmanlının personeli. O yüzden bu karara çok erken sevinmek biraz acelecilik olur.

Tehcirle ilgili mevzuatta ve uygulamada Ermeni çocukların Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlere gönderilmesine ilişkin hükümler de Türkiye’nin başını ağrıtabilecektir. Ayrıca Türkiye, tehcire tabi tutulan Ermenilerin siyasî grup olduğunu ileri sürüyor. Bu iddia da uluslararası içtihatlar bağlamında kabul görmeyecektir. Bir de siyasî saiklerle tehcir yapılması iddiası var ki bu da Mahkeme kararı dikkatli okunduğunda ekonomik ya da siyasî saikin önemli olmadığı grubun kısmen veya tamamen imhasını sonuçlayacak eylemlerin soykırım olacağı ifade ediliyor. Burada Türkiye belki tehcirin uluslar arası hukuk normlarına uygun bir yer değiştirme olduğunu ileri sürerse sonucu etkileyebilir ama gidilebilecek bir tahkim buna ne der yine bilinmez.

*Türkiye, “Osmanlı ayrı, biz yeni bir devletiz” derse geçerli bir gerekçe olur mu?

Türkiye Cumhuriyeti sonradan kurulsa da Osmanlı Devletinin devamı olduğu ortadadır. 1923’te bu ülkeye yöneticiler uzaydan gelmedi. Osmanlı döneminin yöneticileriydi. 1960’lara kadar Osmanlının savaştan kalan borçlarının ödenmesi söz konusu. Bu durumda “biz onun devamı değiliz yeni bir devletiz” savunması da tutmayabilecektir. Mahkeme böyle bir savunmayı kabul etmeseydi Yugoslavya’yı kabul etmezdi. Sırbistan’a “sen onun devamısın” dedi. Belki açık kapı olarak denilebilir ki, “Ermeniler ayaklanıp zarar vermesinler diye siyasî amaçla tehcir yapılmış” dendiğinde bu sefer mahkeme kararına baktığınızda bunun etnik temizlik olabileceğini görürüz. Tahkime gidilip de olaylar insanlığa karşı suç veya etnik temizlik olarak nitelenirse ne olacaktır? Tahkime gidilmesi durumunda çok dikkatli olunması gerekecektir.

DÜNYADA HİÇBİR KUVVET ABD

VE İSRAİL’E DOKUNAMIYOR

*Gerek Fransa’nın Cezayir’de yaptığı gerekse Amerika’da Kızılderililerin başına gelenler de soykırım olarak değerlendirilebilir mi?

Kızılderililerin başına gelenleri bir grup soykırım olarak değerlendiriyor. Diğer grup “soykırım değildir, bir çatışma ortamıydı ve bu ölümler oldu” diyor. Fransa’nın Cezayir’de gerçekleştirdikleri aynı şekilde.

Soykırım veya kitlesel öldürmeler konusunda dünyada hiçbir devlet “benim elim temiz” diyemez. Her devletin geçmişinde az da olsa bu konuda bir leke vardır. O yüzden “benim yaptığım soykırım değil senin yaptığın soykırım” ifadesi kullanıldığında soykırımla suçlanan devlette bir savunma refleksi oluşacaktır. Kimse “yoğurdum kara” demeyeceği için kendi yaptıkları şeyleri soykırım olarak kabul etmiyor. Yoksa onların yaptıkları da incelendiğinde soykırım olduğu söyleniyor.

Balkanlarda gerçekleşen ve milyonlarca Müslüman’ın öldürüldüğü katliâmlar vardır ama bunlar uluslar arası ceza hukuku kitaplarında yazmaz. Milât 1915 olayları ve Ermeni soykırımıdır. Ondan öncesine değinmezler. Burada ister istemez dinsel ya da etnik farklılıklara göre bu soykırımdır bu değildir gibi bir ayırıma gidildiği düşünülebilir.

* İsrail’in, Filistinlilere yaptıklarını hangi çerçevede ele almak lâzım?

İsrail’in Filistin’e karşı gerçekleştirdiği tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşen bir tecrit politikası var. Ariel Sharon’un geçmişte karıştığı olaylar da var.

*Aynı Srebrenica da olduğu gibi mi?

Aynı şekilde. Mülteci, silahı bulunmayan savunmasız kişilere saldırı düzenleniyor. Eylül 1982’de Lübnanlı Hıristiyan Falanjistler liderleri Bashir Jemayel’in öldürülmesinin intikamını almak amacıyla Sabra ve Satilla kamplarına saldırarak 3 gün içinde 800 kişiyi öldürüyorlar. Anılan kamplar İsrail devleti tarafından kuşatılmıştı ve bir çok kişi halen bu Falanjist güçlerin İsrail’in izniyle kamplara girdiğini düşünmektedir. Olaydan sonra İsrail tarafından kurulan Kahan Araştırma Komisyonu, Ariel Sharon’un da içinde bulunduğu bazı askeri liderleri ve görevlileri dolaylı olarak bu katliâmlardan sorumlu bulmuştur. Ancak ne Lübnan’da ne de İsrail’de bu konu üzerinde bir soruşturma veya yargılama yapılmadı. Dahası Lübnan’da 1991 yılında çıkarılan bir yasa ile Lübnan iç savaşı sırasında işlenen suçlardan dolayı af ilân edildi.

Bunun da bir savaş suçu olarak kabul edileceği söyleniyor. En son Lübnan’a gerçekleştirdiği operasyonda da İsrail bağımsız denetçilerin de söylediği üzere kimyasal ve biyolojik silâhlar kullanmıştır. Ama dünya üzerindeki dengeler, hiçbir kuvvetin ABD ya da İsrail’e dokunamayacağını gösteriyor.

*Irak’taki işgale ne diyorsunuz? 4 yılda 700 bin kişinin öldürüldüğü söyleniyor.

Amerika’nın Irak’ta gerçekleştirdiği durum saldırı suçu olarak tanımlanıyor. BM Statüsü’nde de kural olarak yasaklanmıştır. Ayrıca Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisine giren bir suç tipidir. Yani bir devletin başka bir devleti işgal etmesidir. Ancak henüz saldırı suçunun tanımı yapılmamıştır, ayrıca ABD, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargı yetkisini de kabul etmemektedir.

SOYKIRIM VE MİLLİYETÇİLİK

*Bir de Ermenilerin Hocalı’da gerçekleştirdikleri katliâmlar var. Srebrenica kararı bu olayla irtibatlandırılabilir mi?

25 Şubat 1992’de gerçekleşen olayları Uluslararası Adalet Divanı’nın kararı çerçevesinde değerlendirdiğimizde Ermenilerin -ki bu da Rus birliklerinin işbirliği ile yapıldığı söylenen katliâmdır- Hocalı’dan sorumlu tutulmaları da söz konusu olmayacaktır. Biz hep Azeri tezlerini biliyoruz. Ermeni tarafı BM’ye gönderdiği yazıda, “bunları yapan biz değiliz, Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermenilerdir. Onlar da kontrolümüzde değiller. Ölen kişi sayısı da 600 değil 15-20 kişidir. Bunlar çatışma ortamında birbirine girmiş ve ölmüşler bizim bir bağlantımız yok” diyor. Halbuki öldürülenlerden sadece 83’ü çocuktu. Bu karar ışığında Ermenistan’a soykırım suçunun izafe edilmesi de mümkün olmayabilecektir.

*Soykırım ile milliyetçilik-ırkçılık arasında ne gibi bir bağlantı olabilir?

Soykırımla ırkçılık arasında aslında kuvvetli bir bağ bulunmaktadır. II. Dünya Savaşı esnasında ve öncesinde Nazi Almanyasının Yahudilere ve Çingenelere, akıl hastalarına karşı giriştiği soykırım bunun açık örneğidir. Zira burada Nazi yönetimi Almanların üstün ırktan olduğu savıyla hareket edip Yahudilerin kanlarını, kültürlerini, yaşamlarını zehirleyen alt bir ırk olarak gördüler. Eğer aynı topraklarda bir ırk diğer ırkı aşağı görmeye başlarsa ve halk da yöneticiler tarafından başa gelen tüm belâların sorumlusu olarak farklı ırkı ya da topluluğu gösterip manipüle ederse bu ister istemez soykırımı doğurabilir.

Öte yandan bu manipülasyon sonucu tüm kötülüklerin farklı ırk ya da topluluktan geldiğine inanan halkın da bu soykırıma katılması veya sessiz kalarak onay vermesi mümkündür. Bu anlamda hiçbir devlet kendi topraklarında soykırım suçunun gerçekleşmeyeceğini peşinen söyleyemez çünkü bana göre uygar olsa bile bir devletin soykırıma yakınlığı demirin pasa yakınlığı gibidir.

- SON -

[email protected]

Kemal BENEK

30.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (29.03.2007) - Soykırım özel kasıt ile işlenen suçtur

  (28.03.2007) - İklim değişikliği en ciddî tehlike

  (26.03.2007) - Kapitalizm dünyayı tüketiyor

  (22.03.2007) - ‘Türkiye’yi model alıyoruz’

  (19.03.2007) - Said Nursî’nin ‘suç’u dinini öğrenmek ve öğretmek

  (18.03.2007) - Başarının sırrı odaklanmak

  (17.03.2007) - Doç.Dr. Haluk Gerger: Amerika çıldırmış

  (14.03.2007) - UFO’nun taklitlerle başı dertte

  (13.03.2007) - CHP’nin görüşleri TSK’nın Meclisteki yansımasıdır

  (12.03.2007) - “Her Türk asker doğar, her gazeteci askerdir”

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004