Türkiye’nin gündemi tam mânâsıyla cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlendi.
On birinci cumhurbaşkanlığı seçimi için adayların adaylıklarını açıklamalarına 16 gün kalmışken, “kriz üretim merkezleri” (K.Ü.M) tam teşekküllü çalışmaya devam ediyor. Askerleri tartışmanın içine çekmek için başta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal olmak üzere, ulusalcılar, medyadaki uzantıları elbirliği yapıp, nereden kriz çıkarabiliriz diye kara kara düşünüyorlar.
Bir gün bakıyorsunuz, cumhurbaşkanlığı oylaması için seçimin ilk günü Meclis’te 367 milletvekilinin hazır bulunmaması tartışması, diğer gün Tayyip Erdoğan’ın bölücübaşına “sayın” deyip demediği tartışması, diğer gün bakıyorsunuz, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in programında gözükmemesine rağmen, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarını Köşk’te kabul etmesi, bir başka gün, komutanların TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın ziyaret etmelerinin ardından hemen harekete geçen bu çevreler “Ankara’yı hareketlendiren ziyaretler” manşetleri ile kriz üretme telâşına düşüyorlar.
Dışarıdan da bu tartışmaya katılanlarda gözleniyor. Fransız Le Monde gazetesi “sayın”dan sonra Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına aday olamayacağını söylerken, İngiliz Financial Times gazetesi Erdoğan’a cumhurbaşkanlığına aday olmama tavsiyesinde bulunuyor.
* * *
İşte bu tartışmalar yaşanırken, geçen hafta meclis kulislerini turluyoruz. Başbakan’ı beklerken konuşulan, Erkan Mumcu ve Deniz Baykal’a yöneltilen sorularda hep aynı konu var; cumhurbaşkanlığı seçimleri… Mumcu’nun kafasında bayan cumhurbaşkanı adayı var. Baykal da baştan beri olduğu gibi, bu konuda germeye devam ediyor. Bu hafta da “Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığı vallahi içime sinmiyor” diyerek germe alışkanlığına devam etti.
Gruplar bitiyor, kulislerde dolaşıyoruz, Meclis lokantasına gidiyoruz, her yerde konuşulan tek konu Köşk seçimi. Erdoğan aday olacak mı? Aday olmazsa Köşk’e kimi aday yapar? Gazeteciler aralarında iddiaya giriyor… Çoğunluk Erdoğan’ın aday olacağı yönünde görüş bildirirken, aday olmayacağını söyleyenlerin oranı da hiç de az değil.
* * *
Seçim takvimi 16 Nisan’da başlıyor, ancak adaylıkların açıklanması için 26 Nisan’a kadar süre var. Meclis kulislerinde gördüğüm kadarıyla adayın açıklaması için son güne kadar bekleneceği yönünde. Bunun nedenlerinden birisi de “aday ne kadar geç açıklanırsa o kadar az karalama kampanyaları düzenlenir…”
Erdoğan, önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanı adayı için görüşme turuna da çıkacak. Önce milletvekilleriyle, ardından Türkiye’nin önde gelen sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelecek. Kararını da bu görüşmelerden sona vereceği söyleniyor. Erdoğan böyle yaparak son ana kadar bekleyip tepkileri de görmek istiyor.
Cumhurbaşkanlığı seçecek oya sahip olan AKP’nin de çatışmadan uzak, serinkanlı davranıp, tartışmaya girmemesi gerekir. Parti teşkilatlarında anketler dağıtıp, önce eşi başı örtülü olmayan milletvekillerini sorması, sonra buna bazı eşi başı örtülü olan milletvekillerini de ilave etmeleri bu tartışmaları körüklüyor. “Kriz üretim merkezleri”nin eline daha çok fırsat veriliyor.
* * *
Kriz üretim merkezleri şimdi şu konularda kriz bulmak için bir ümit içerisindeler!
Erkene alınan ve 10 Nisan’da yapılacak MGK toplantısı, hemen üç günün ardından, yani 13 Nisan’da Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın Harp Akademileri’nde yapacakları konuşmalar, ulusalcıların 14 Nisan’da yapacakları miting… 15 Nisan’daki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’da boş bulunan üyelerin seçimi… Bu arada Başbakan Erdoğan’ın 15-16 Nisan’da temaslarda bulunmak üzere Avrupa ülkelerine gideceğini de hatırlatalım.
Öyle görünüyor ki, kriz üretim merkezlerine daha çok işi düşüyor(!)
Ancak şu iyi bilinmeli; Mesele sadece Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olup olmaması olarak görülmemelidir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkılabilir ancak makul ölçülerde, demokrasiden taviz vermeden muhalefet yapılması demokrasimiz için faydalı olacaktır. Sivili, askeri, muhalefet, sivil toplum örgütleri, gazeteciler yani herkesin milletin iradesine zarar verecek söz ve davranışlardan kaçınmaları gerekir… Aslında en doğru olanı cumhurbaşkanını milletin seçmesi. Ama bu konuyu tartışmak için artık çok geç. Başından beri söylediğimiz gibi; bu işte son sözü Meclis söylemeli. Ve herkes millî iradenin tecelligâhı olan Meclis’in kararına da saygılı olmalı.
31.03.2007
E-Posta:
[email protected]
|