Sevgi sapması
“Ey nefisperest nefsim... Yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-i meşrûanın cezası, merhametsiz bir musîbettir.” (Bediüzzaman, Sözler, s. 321-23)
Yani ey kendisini çok seven (hatta tapan), nefsinin kölesi, benliğine söz geçiremeyen nefsim. Bir gayr-ı meşrû sevginin cezası merhametsiz musibettir.
Yani sevgi de yerinde sarf edilmelidir.
Babamın “küçük risâle” defterinden aldım bu sözü. Defterin ilk cümlesi bu. Babam risâleleri okur, yazar ve anlatır dilinin döndüğü kadar.
Bu söz “Mart ayının sonlarında Nisan ayına girerken üstünde düşünülmesi gereken bir sözdür” diye düşündüm.
Evet gayr-ı meşrû sevgilerin cezasını takdir-i İlâhî veriyor ve bu da merhametsiz bir musibet oluyor.
Günümüzde aşklar ve sevgiler, genelde gayr-ı meşrû zeminlerde ve mecrada yaşanıyor ne yazık ki.
Şarkılara, türkülere bir baksanıza. Eminim diziler de—ben izlemediğim için bilmiyorum—öyledir.
Bütün bunlar muhabbet-i gayr-ı meşrua oluyor.
Oysa Üstad demiyor mu “Helâl dairesi keyfe kâfîdir.” Harama girmeye ne lüzum var.
Merhametsiz bir musibete dûçar olmak istemiyorsak, gayr-ı meşru işlerden, sözlerden, aşklardan da sarf-ı nazar etmemiz gerekiyor.
Sevgi duygusu, insanın en temel duygularından biridir. İnsan her şeyi, tüm varlığı ve insanlığı sevebilir, sevmelidir de. “Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü” demiyor mu Yunus Emre? Ancak konumuz ve kastımız bu değildir.
Gayr-ı meşrû muhabbet, insanın sırf dünya ehli gibi düşünmesinden kaynaklanıyor. İnsan sadece bu dünya için yaratılmamıştır ki haram-helâl demeyip ne varsa yaşasın.
İnsan iki yönlüdür, inanan iki dünyayı da göz önüne almak durumundadır. Dünyada ahiretin hesabını yaparak yaşamalıyız her konuda.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta (Ruh Eczanesi) diyor ki: “Ne yazık ki dinler bedene tamamen karşı çıkmışlardır.” Bu, doğru bir düşünce değil. Karşı çıkılan, gayr-ı meşrû zevkler. Yani haramlar…
Haramlar sınırlıdır, hatta sayılabilir. Oysa helâl dairesi geniştir.
Sözü, “sevgi sapmalarına uğramadan meşrû dairede kalalım” diye bitiriyorum…
[email protected]
|