Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Röportaj

Hasan Hüseyin KEMAL

Mecliste gizli apoletliler var

“Sosyalizmi Türkiye’de insanlara anlatmanın Müslüman mahallesinde salyangoz satmak kadar zor olduğunu” söyleyen Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Filiz Koçali’yle konuştuk.

Koçali, kısaca Kürtlerin Türkiye’den ayrılmak gibi bir niyetleri olmadığını, düşünce özgürlüğü noktasında ünlü yazarların koruma altında olduğunu, ancak ödediği bedellerin daha ağır olabileceğini, nihayetinde de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP’nin askerle bir uzlaşma arayışı içerisine girmemesi gerektiği ve Meclisin kendi cumhurbaşkanını seçmesinin meşrû olduğunu söylüyor.

*Sizi Faruk Çakır’ın 301. maddeyle ilgili dâvâsında gördük. Elif Şafak gibi isimlerin dâvâsına aydınlar giderken, sizi Çakır’ın dâvâsına da katılmaya iten neydi?

Türkiye’deki demokratikleşme sorunu olanlar, sadece solda duranlar değil. Dolayısıyla bizim yaklaşımımız demokrasiden yana tavır koyanları yan yana getirmek ve aralarında dayanışma meydana getirmek. 301. maddeyle ilgili insanlar büyük bedel ödüyor. Hrant Dink, bu yasa dolayısıyla afişe edilmesi nedeniyle öldürüldü. Orhan Pamuk ise, hâlâ tehdit ediliyor. Ancak sansasyon oluşturacak insanlar koruma altında. Elif Şafak dâvâsı öncesinde başbakanın kendisini araması da bunun göstergesi. Maalesef fazla ismi duyulmayan, solda ve İslâmî kesimde duran isimleri koruma refleksi yok. 301. madde ile ilgili uygulanan çifte standarttan dolayı Çakır’ın dâvâsına katıldık. Bunun yanında 301. maddenin ırkçı bir yasa olduğunu da söylemeden edemeyeceğim.

*TCK 301. maddenin ırkçı tarafı nedir?

Türklüğü aşağılamak yasaklanmış. Eğer halkların aşağılanmasına karşı bir tedbir almak istiyorsanız, bu ülkede sadece Türkler yaşamıyor. Dünyada da sadece Türkler yaşamıyor. Türklere lâf söyleyemezsin, ama Alman’a lâf söyleyebilirsin. Bizim özelimizde Ermenilere, Kürtlere, Alevîlere lâf söyleyebilirsin... Öte yandan herhangi bir kurumu eleştirememek, eleştirdiğinizde kurumu aşağılamakla suçlanmak son derece insan düşüncesini sınırlayan bir şey...

*“Alman’a lâf söyleyemezsiniz” dediniz, ancak 301. maddeye benzer maddelerin Avrupa’da da olduğu iddia ediliyor. Doğru mu?

Hukukçular Avrupa’daki yasayla Türkiye’deki yasanın arasında ciddî farklar olduğunu anlattılar. İdam cezasının kaldırılması tartışmalarını hatırlıyorum da, o dönemde “Avrupa bize akıl mı öğretiyor? Bizim kendi gerçeklerimiz ve geleneklerimiz var” deniliyordu. Şimdi ise, “Böyle yasalar Avrupa’da da var” deniliyor.

Demokrasiden yana pozitif bir yaklaşım sergilendiğinde “Avrupa’dan bize baskı yapılıyor” diyerek, milliyetçi damar kabartılmaya çalışılıyor. Ama negatif bir durumda da Avrupa’yla eşitlenmeye çok meraklıyız. Bu durum her şeyi açık ediyor zaten...

*Herhalde özgürlük konusunda devletçi ve statükocu bir yaklaşım sergiliyoruz...

Muhalif çizgide duran gazeteler ve yazarlar için Genelkurmay brifingler veriyor. Böyle bir durumda muhalif gazetelere arka çıkmak çok zor bir şey. Bunu yapmak cesaret ister. “Düşünce özgürlüğü tamam da, bir yere kadar” diyen bir anlayış var. İktidar çevresi açısından, dışarıda gürültü koparmayacak cezalara göz yumuyorlar. 301. madde takır takır işliyor. Bize açılmış dâvâlar var ve biz bunların nasıl neticeleneceğini bilmiyoruz. Kimin başının yanacağını bilmiyoruz.

*Düşünen, yazan insanlar mahkûm olmaktan çekindikleri için, özgür düşünmelerini zedeliyor galiba...

Olay, sadece hapis cezası değil. Gerçekten insanlar bedel ödüyorlar. Tutuklulardan bir tanesi “Orhan Pamuk akıllı olsun” diye tehditler yağdırabiliyor. Hrant Dink bu kadar afişe edilmesi nedeniyle öldürüldü. Bu çok büyük bir bedel. Bu ülkenin düşünen insanlarının sokakta korkarak yürümesi büyük bir bedeldir.

*“Genelkurmay muhalif gazetelerle ilgili brifing veriyor. Siyasîler de bunun için çok cesaretli davranamıyor” dediniz. Sizce asker yönetimin neresinde?

Tâ merkezinde... Asıl problem bu. Bizi yöneten anayasa, darbe anayasası ve hâlâ sivilleştirilmedi. Bu anayasa darbecileri ömür boyu koruyan bir anayasa. Hiçbir ülkede darbecileri ömür boyu koruyan bir anayasa yok. Bizim darbecilerimizi yargılayamazsınız. Bunun yanında, herkesi Türk yapan bir tarif de var. Seçim barajı o dönemin bize hediyesi. Bunun yanında, Genelkurmay’a verilmiş olağanüstü yetkiler var.

*Nedir bu olağanüstü yetkiler?

Gayet subjektif olarak, “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi” verilmiş. Nerde cumhuriyet zedeleniyor? Kim karar veriyor? Neden asker koruyacak? Bu askere darbe yetkisi vermektir. Bunun ötesinde de asker siyasî parti gibi her konuda görüşünü söylüyor. Söylenen görüş de herkesçe dikkate alınıyor. Askerin her konuda konuşmasını doğru bulmuyorum. Siyasetçi siyasetini yapsın, asker de ülkeyi dışardan gelecek tehlikeye karşı korusun. Biz de öyle dış düşman var ki… (gülüyor)

*Askerler siyasete karışma gücünü sadece kendi geleneklerinden mi alıyor dersiniz? Mehmet Altan Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla askerin Batı safına geçtiğini ve Batı adına laikliğin temsilcisi olduğunu söylüyor...

Genelkurmay Başkanı Amerika’ya gittiğinde, hem askerî, hem sivil yetkililerle görüşüyor. Ben devlet yönetiminde bulunmadım, ama burada bir terslik var gibi geliyor. Ne tür ilişkiler içinde olduğunu biz bilmiyoruz. Tahminler, yorumlar var. 12 Eylül darbesinin ABD ile bir ortaklık içinde gerçekleştiğine dair yazılar yazıldı. Zaten ABD, ilgi alanı içerisinde bulunan ülkelerde gerçekleşen darbelerde yer almıştır. Türkiye’nin genel yönelimi, Ortadoğu’da güç merkezi olma yoluyla AB’ye girmek. Bütün taşlar buna göre diziliyor. Dolayısıyla Ortadoğu’da güç merkezi olmanız, içerde almanız gereken tedbirler kadar, dışarı da da yayılmacı politika izlemenize bağlı. Bu yayılmacı politikayı da tek başınıza yapamayacağımızı biliyoruz.

*Burada da Büyük Ortadoğu Projesi’nin sahibi Amerika devreye giriyor değil mi?

Bugün, stratejik bir ortaklığın olduğunu devlet yetkilileri de söylüyor. ABD-İsrail-Türkiye arasında bir ortaklık var.

*“Ortaklığımız var” diyorsunuz, ama Amerika’nın ve İsrail’in AKP’nin İslâmî çizgisinden dolayı hükümete güvenmediğini söyleyenler var.

Ben ciddî bir ayrılık görmüyorum, sadece tezkereyle ilgili Meclis kazası var. Hükümet-ABD arasında, zaman zaman, tabiî olarak çelişkiler, gelgitler olacak, ama genel strateji baktığınızda bir problem yok. BOP’a ortak olarak AB’ye girme noktasında büyük bir sorun olduğunu düşünmüyor. Fakat “bu yönelimi kim yönetecek?” konusunda bir problem var... Türkiye’nin iç dengeleri açısından baktığımızda, “Ortadoğu’da güç dengesi olurken, Kürt sorununu ne yapacağız? Demokratikleşme konusunda adımlar atacak mıyız?” noktalarında da bir gerilim olduğunu düşünüyorum. İç politika konusunda demokratikleşmenin önünde askerî vesayet ve Kürt sorununun çözümsüzlüğü var.

*Ben Kürt meselesi konusuna girmeden sormak istiyorum. Sivil yönetimler hep Amerikan uşağı olmakla suçlanıyor, ancak askerin Amerika’yla olan bağı konuşulmuyor. Ahmet Altan da kendini vatan hainliğiyle suçlayan askerî çevrelere karşı, “Eğer vatan haini değilseniz, NATO’dan çıkarsınız. Amerikan silâhlarını kullanmazsınız” dedi. Sizce ordu emperyalizme karşı gereken direnci gösteriyor mu?

Ordu içinde genç subaylar denilen kesimin ABD politikasından rahatsız olduklarına dair kanaatler belirtiliyor. Bunun da sigortası olarak Türkiye’deki Kürt sorunu gösteriliyor. Milliyetçiliği böylelikle kabartmaya çalışıyorlar. Anti emperyalizmin iki yönü var: Hükümet, asker ayrımı... Her ne olursa olsun demokrasiyi savunmanın ilk koşulu parlamentoyu savunmaktır. En nihayetinde seçim sistemini yetersiz bulsanız bile, oy vererek, çok beğenmediğiniz insanların Meclise gönderilmesinin meşrûiyeti tartışılamaz.

*Siyaseti hiç mi eleştirmeyeceğiz?

Türkiye’deki yüzde on barajını, değişik toplum kesimlerinin Mecliste temsil edilmediğini, dolayısıyla seçim sistemini tartışabiliriz. Ama her şeye rağmen parlamentoyu tartışmaya açmak ve parlamentonun üstündeki bir güce anlam vehmetmek, “demokraside sınıfta kaldın” demektir. En büyük tehlike budur.

Anti emperyalist birisi olarak söylüyorum. Emperyalizm öyle bir şeydir ki, halkları birbirine kırdırır, dünyada birilerinin çok zengin, birilerinin çok yoksul yaşamasına neden olur... O kadar net bir şeydir itiraz etmem için… Ancak, bugün anti emperyalizm denen şey milliyetçilikle özdeş bir şey oldu. İnsanlar “Ben anti emperyalistim” diyerek Kürt sorununu da oradan tartışmaya açtığında, inanılmaz bir milliyetçi reflekse düşüyorlar. Sosyalistler tarafından enternasyonalizm denilen şey sıfır milliyetçiliktir. Bizim, ezen ulus ve ezilen ulus kavramlarımız vardır. Ezilen ulusa kendini ifade etme hakkı ve kendi geleceğini belirleme hakkını verirsin.

*Sizin düşüncenize göre Kürt sorunu nasıl çözülmeli?

Eski bir MİT müsteşarı bile, “Sorunu burada demokrasiyle, çoğulculukla çözmek lâzım” dedi. Kürtler de “bu sorunu Misak-i Millî içinde çözelim” diyorlar. Kürtler “Biz, birlikte onurlu ve kimliğimizle yaşayacağız” diyorlar.

*Hükümet “Kürt sorunu vardır” dedi ve bazı açılımlar yaptı. Kürtler tarafından yeterli karşılık göremedi galiba...

Bu hükümetten önce, Süleyman Demirel ve Mesut Yılmaz benzer söylemler kullandılar, ama icraat yapmadılar. Onun için halk hükümetin açıklamalarına temkinli yaklaştı. Başbakan Diyarbakır’da ciddî bir karşılama görmediği için, incinmiş olabilir. Başbakanın bunun arkasını getirmesi gerekiyordu. Başbakan da milliyetçilik dalgasına kapıldı. Halbuki aslı varken, suretine kimse değer vermez. Milliyetçilik yapan partiler zaten var. Milliyetçilik AKP’nin işi değil...

*Siz AKP’nin o dönemde demokratik tavır yerine milliyetçi bir çizgiye mi kapıldığını söylüyorsunuz?

AKP, sadece İslâmî tabandan oy almadı ki… 28 Şubat mağduru olduğunu düşünen, demokratik bir misyonu taşıdığını düşünen insanlar da AKP’ye oy verdi. Ben Erbakan’ın siyasetini beğenmediğim halde, darbeye demokrasi adına karşı durdum. Asker bu işe müdahale etmesin, beğenmiyorsak değiştirme başarısı bize düşer. AKP’yi 28 Şubat’a karşı bir demokrasi hareketi olarak da görmek lâzım. 12 Eylül darbesinden sonra halk yüzde doksanla anayasayı oyladı, ama askerin gösterdiği partiyi değil, Özal’ı iktidar yaptı. Anayasa oylamasını sivil siyaseti onaylamak olarak da görmek lâzım. AKP demokrasiye oynayacaktı, hâlâ gecikmiş değil. Demokrasiye onun da ihtiyacı var. Askerle uzlaşma tartışılıyor. Nerden çıktı bu? Meclis, seçeceği bir cumhurbaşkanında niçin askerle uzlaşacakmış? Meclisin kendi arasında uzlaşması gerekiyor, AKP’nin başkasıyla uzlaşması gerekmiyor.

*Türkiye’de hükümetler kendine bazı odaklar tarafından yapılan baskıları direkt olarak halkla paylaşmıyor. Bu yapılsa daha farklı sonuçlar alınabilir mi?

Siyasette kritik aşamalar vardır, böyle zamanlarda doğru tutum almak lâzım. Kürt meselesinin çözülmeyişi demokrasi önündeki en büyük engel. Şemdinli’de savcıya yapılan feci bir şeydi. Orada bir fırsat vardı. Başbakan, Diyarbakır’a gittikten sonra, sözünün arkasında duracaktı. Şemdinli meselesinde doğru, demokrasiden yana tutum alacaktı, çok kazanırdı.

*Parlamentoda AKP’nin uzlaşması gereken CHP de AKP’yi askerle korkutuyor.

Bir sosyalist olarak AKP’yi konuşmaya değer buluyorum da, CHP’yi konuşmaya değer bile duymuyorum. CHP’nin üniformaları eksik. Onu da giyseler tam olacak. Şu anda Mecliste üniformalılar var. Gizli apoletliler dolaşıyor. Ayrıca laikliği asker silâhıyla savunmak CHP’ye düşmedi. Laiklik hepimize lâzım. Laiklik tehlikedeyse askere de savundurtmayız, biz siviller savunuruz. Biz inanmışlığımızı ve inanmamışlığımızı doyasıya yaşamak istiyoruz. Onlara düşmez bu.... Bence hükümetin bugüne kadar yaptığı işler ne kadar meşrûysa cumhurbaşkanını da seçmesi o kadar meşrûdur.

Hasan Hüseyin KEMAL

02.04.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Röportaj

  (01.04.2007) - İşitme cihazı ihmale gelmez

  (30.03.2007) - Soykırımla ırkçılık arasında kuvvetli bağ var

  (29.03.2007) - Soykırım özel kasıt ile işlenen suçtur

  (28.03.2007) - İklim değişikliği en ciddî tehlike

  (26.03.2007) - Kapitalizm dünyayı tüketiyor

  (22.03.2007) - ‘Türkiye’yi model alıyoruz’

  (19.03.2007) - Said Nursî’nin ‘suç’u dinini öğrenmek ve öğretmek

  (18.03.2007) - Başarının sırrı odaklanmak

  (17.03.2007) - Doç.Dr. Haluk Gerger: Amerika çıldırmış

  (14.03.2007) - UFO’nun taklitlerle başı dertte

 

Bütün haberler


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004