İzmir/Işıkkent’ten H. Avni Duman:
“Öldükten sonra ölen kişi hakkında yapılan ıskat ve devir ne demektir? Hükmü nedir? Ölünün
ibadet borçları nasıl düşer?”
Ölüm, dünya cihetiyle bütün imkân ve fırsatların kapanması ve iyisiyle-kötüsüyle, hayrıyla-şerriyle, yaptıklarıyla-ettikleriyle, yaşadıklarıyla-amelleriyle kulun dönüşsüz biçimde âhirete intikalinden ibarettir. Öyle bir “intikal” ki, ölümü tattıktan sonra kulun, yaptıkları şerlerden pişman olacağını, yapmadıkları hayırlar için hayıflanacağını ve bunun için bir daha dünyaya dönüp hayırlı amel yapmak isteyeceğini Kur’ân bildiriyor.1 Böyle bir dönüşsüz yola çıkan mü’min için mümkünse yardımcı olmak isteği, ince ruhlu insanların gündemini hep meşgul etmiştir.
Ölen kişinin zimmetinde olması muhtemel iki türlü hak vardır: 1-Kul hakkı, 2-Allah hakkı. Ölenin zimmetindeki kul hakkı, yani insanlara olan borçları, bıraktığı maldan, öncelikle ödenir.
Sonra ödeme sırası, vasiyet etmişse Allah hakkına gelir. Vasiyet etmemişse, Allah hakkını ödemek vârislerin üzerine vacip değildir. Dilerlerse öderler. Bir kişinin; öldükten sonra Allah hakkının ödenmesi için vasiyet edebileceği en fazla tutar, bıraktığı malın üçte biridir. Daha fazla bir tutarı vasiyet edemez; vârislerini maldan ve mirastan mahrum bırakamaz.
Allah hakkı, kişinin üzerine farz olduğu halde vaktiyle eda etmediği için zimmetinde kalan namaz, oruç, zekât, hac, yemin, kurban ve kefaretlerden ibarettir. Bu da iki guruptur:
1- Ayetin ve hadisin, malî bedel ile ödenmesine imkân verdiği Allah hakkı. Bunlar: Zekât borcu, hac borcu, yemin borcu ve sürekli hastalık nedeniyle tutulamayan oruç borcudur.
2- Malî bedel ile ödenebilirliği hakkında âyet ve hadis bulunmayan Allah hakkı. Namaz borçları ile sürekli hastalık nedeni dışında, başka nedenlerle veya ihmal sonucu tutulamayan oruç borçları da bu tür haklardandır.
Kişi vasiyet etmişse, bu haklardan birinci grupta olanların fidyesi terekesinin üçte biriyle ödenir.
İkinci grupta olanlara gelince; bunlar için fidye ödenebileceği hakkında âyet ve hadis olmadığından, kişinin; namaz ile ihmale dayanan oruç borçları için her hangi bir ödeme yapılmasına gerek yoktur. Bunlar için, Allah’ın affını ummaktan başka çare de yoktur.
Vasiyet etmesi halinde; ölen kimsenin zekât borcu varsa eksiksiz ödenir, hac borcu varsa vekâleten gidilir veya gönderilir, yemin borcu varsa, her bozduğu yemin için on fakire fidye verilir, sürekli hastalık nedeniyle tutamadığı oruç borcu varsa her günü için fakirlere fidye verilir.
Ödemeler için, ölünün bıraktığı malın üçte biri kullanılır. Malın üçte biri yeterli olmadığında vârislerin rızaları çerçevesinde malın geri kalanından eksiği tamamlanabilir. Fakat vârisleri razı olmazlarsa, bu ödemeler için üçte birden fazla mal kullanılmaz. Geri kalanı Allah’ın affına havale edilir.
Bıraktığı malın üçte biri ile bu fidyeleri ödeme imkânı olmayan fakirlere gelince:
1- Fakirler için zaten zekât farz değildir ki, borcu kalmış olsun.
2- Fakirler için hac farz değildir ki, gitmemekle üzerinde hac zimmeti bulunsun.
3- Fakir olduğundan; sürekli hastalık nedeniyle tutamadığı oruç borçları için ödemesi gereken fidyeler de, ölümle beraber düşer. Zaten imkânı olsaydı, böyle oruç borçları için sağlığında da fidye ödeyebilecekti.
Bununla beraber, ölen kişinin, ağır hastalık nedeniyle zamanında tutmaya güç yetiremediği, sonra da yine sağlığının elverişsizliği nedeniyle imkân bulamadığından artık tutamadığı Ramazan orucu için mümkünse fidye verilmesi; bunun için vârislerinin yardımcı olması ölüye yapılabilecek en büyük hayırdır.
4-Ölünün; her hangi bir biçimde Allah adına yemin etmiş ve yeminini bozmuş olması ihtimali varsa, her bozduğu yemin için on fakire fidye vermesi de bir diğer Allah hakkıdır. En yakınına sorulur, soruşturulur; yeminli konuşan birisi değilse, büyük ihtimal böyle bir haktan da söz edilmez. Fakat tüm hayatı nazara alındığında, ihtimal ki bilinmeyen günlerde yemin etmiş ve yeminini bozmuş olabilir düşüncesiyle, eğer mümkünse, bunun için verilebildiği kadar fakirlere fidye verilebilir. Bunun için de vârisleri yardımcı olmalıdır.
5- Bunların dışında; namaz ve ihmale dayalı oruç borçları için fidye yoktur. Bu borçlar kul ile Rabb’i arasında bir sırdır. Rabb-i Rahîm dilerse affeder, dilerse hesap sorar; onu biz bilemeyiz. Bizim duamız hiç şüphesiz affetmesi yönündedir. Bunun için ölen kişi hakkında mağfiret talep ederiz. Mağfiret talebinin Kur’ân’da da, hadislerde de yeri vardır.
Fakat bunlar yapılmayıp, ölü için ıskat ve devir yapılması caiz değildir. Çünkü ıskat ve devir yapmak dinde yoktur ve bidattir. İmkân nisbetinde; yukarıda sıralamaya çalıştığımız manevî borçları ödenmeye çalışılırsa baş göz üstüne; ölü için en büyük hayır ve yardım yapılmış olur.
Özet olarak: Ölünün bıraktığı malın üçte birinin,—az da olsa—böyle bilinen-bilinmeyen fidyelerden doğan manevî borçları için fakirlere sadaka olarak verilmesi, ölünün Allah hakkını ödemeye inşallah kifayet eder. Ölünün malı yoksa ölü için verilebildiği kadar sadaka verilerek, onu Allah’ın mağfiretine ısmarlamak, ıskat ve devir gibi bir şekilcilikten çok, ama çok daha evlâdır.
Dipnotlar: 1- Mü’minûn Sûresi, 23/99, 100; Secde Sûresi, 32/12; Nebe’ Sûresi, 78/40
05.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|