Bolvadin’den Bahadır Bey:
“Devletten maaş alan ve devletin cihazını
kullanan bir doktorun ameliyat için bıçak parası adı altında hastanın velisinden para alması meşrû
ve helâl midir?”
Devletten ve döner sermayeden maaşını alan ve hastahanenin cihazlarını kullanan doktorlarımızın, devletin hastahanelerinde, hastahane yönetiminin kontrolü dışında hastanın velisinden hangi ad altında olursa olsun kişisel para alması doğru değildir. Fakat hastahane yönetimi buna ihtiyaç duyar, bunu bir sistematiğe bağlar, bir düzene koyar, girdi makbuzuyla kayıt altına alır, yerine göre gönüllülük esasını getirir, kamuoyuna açık şekilde tarifelendirir ve bunu ilân ederse, ancak o zaman yapılan iş doğru ve meşrû olabilir.
Aksi takdirde vatandaşın acısını ve ıztırap yükünü sû-i istimal etmekten başka bir şey olamaz. Meslek ahlâkıyla bağdaşmadığı gibi, doktorların meşhur Hipokrat yemini ile de bağdaşmaz.
***
Tarsus’tan Serpil Çintimur:
“1- Namazla yerine ‘namazlık’ demek
gerekiyormuş. Çünkü namazla ‘namaz yok’ demekmiş. Bu yüzden namazla denmez diyen var. Doğru mu? 2- Üzerinde cami ve Kâbe resmi bulunan seccadede namaz kılınır mı? 3- Namaz
tesbihatının kazası olur mu?”
1- “La” ifadesi Arapça’da “Hayır” demektir. Namazladan, “la” ekinden dolayı “namaz yok” mânâsını çıkaran, işi buraya dayandırıyor olsa gerektir. Ama gerçekten, Anadolu’nun bir kesiminde bu üzerinde namaz kılınan temiz bez parçasına namazla denmiş; bunun sebebini dil bilimcilere sormak lâzım. Bu “la” eki nereden geliyor? Ne anlam ifade ediyor? Neyin bozulmuş halidir? Bunun Arapçadaki “la” olduğunu ben tahmin etmiyorum. Bunun araştırılması lâzım. Bu “la” ekini buraya koyanın, “Arapçadaki “la”dan hareket edeyim de millet namaz yok diye diye namaz kılsın” diye düşünen bir fitneci/münafık olduğunu düşünmek ve milleti “namazla” kelimesini kullanmamaya özendirmek evhamdan başka bir şey değildir. Bununla uğraşmaya bile değmez.
Kaldı ki, namazla kelimesi art niyetle ve düşmanca türetilmiş bir kelime dahi olsa, Peygamber Efendimizin (asm) bildirmesiyle biliyoruz ki, Allah kalplerimize bakar, kalıplarımıza bakmaz ve ameller niyetlere göredir. Yine biliyoruz ki, Müslüman’ın niyeti amelinden hayırlıdır. O halde namaz kıldığımız o tertemiz bez parçasına namazla demenin de hiçbir sakıncası olmaz. Seccade veya namazlık da diyebiliriz şüphesiz.
2- Bir mekânda veya bez ve örtü parçası üzerinde namaz kılmanın tek şartı temiz olmasıdır. Bu örtü parçasının rengi hiç önemli değildir, üzerine figür işlemek de aslında çok makbul değildir. Ama geleneklerimizde var; sonsuzluğu çağrıştıran figürler işleniyor. Bunda bir sakınca yok. Bizim ticareti iyi bilen tekstilcilerimiz de kalkıyor bu seccadeye cami, Kâbe resimleri gibi namazı çağrıştıran resimler işliyor. İyi satış yapması lâzım ya… Oysa inanç sahibi halkımız, cami veya Kâbe resimli seccadeyi yere sermek ve üzerine basmak istemiyor. Bunu saygısızlık biliyor. Bunu tekstilcilerimize anlatmak lâzım.
Biz dinen, yine amel niyet ilişkisine döneceğiz. Niyetimizdeki neyse amelimiz odur. Niyetimizde saygısızlık yapmak yoksa saygısızlık yaptığımız söylenemez. Ama cami veya Kâbe resimli seccade kullanmak daha faziletli de demiyoruz. Eğer böyle bir saygısızlık çağrıştırıyorsa kullanmayalım, olsun bitsin. Tekstilcilere de ders olsun. Eğer kullanmak durumundaysak, bunda da bir sakınca yoktur. İmanımızı oraya buraya değil; Allah’a bağlayalım ve namazımızı kılalım.
3- Zamanında (ve namazın arkasında) yapmadığımız veya yapamadığımız namaz tesbihatı, biraz zaman geçince de yapılabilir. Tesbihat Allah’ı zikirden ibarettir. Bu her zaman ve her yerde yapılabilir. Allah kabul buyursun. Âmin.
***
Kıbrıs/Lefkoşa’dan okuyucumuz:
“Namazlarda nerelerde sesli kıraat yapılır?
Nafile namazlarda sesli kıraat okunur mu?”
Gündüz kılınan Bayram ve Cuma namazları ile, cemaatle kılınması halinde akşam ve yatsı namazının farzının ilk iki rek’âtinde, sabah namazında, teravih ve vitir namazlarında imamın Fatiha ve Zamm-ı Sûreyi açıktan okumasının vacip olduğunu; cemaatle veya ferdî olarak kılınması fark etmeksizin, öğle ve ikindi namazının tüm rek’âtleri ile, akşamın farzının üçüncü ve yatsının farzının üçüncü ve dördüncü rek’âtlerinde ise Fatihayı ve Zamm-ı Sûreyi gizli okumanın vacip olduğunu biliyoruz. Tek başına namaz kılanlar, sesli kıraatli namazlar olan akşam, yatsı ve sabah namazlarında dilerse kıraati sesli yaparlar, dilerse sessiz yaparlar.
Kaza namazlarında da hüküm aynıdır. Kazasını yaptığımız namaz akşam, yatsı ve sabah namazının farzı ise, tek başına kılmamız halinde—gündüz veya gece fark etmeksizin—sesli veya sessiz kıraat yapmak tercihimize bağlıdır. Bu namazların kazâsını cemaatle kılanlar ise–gündüz de olsa, gece de osla—sesli kıraatte bulunurlar. Öğle ve ikindi namazı gibi sessiz kıraatli namazların kazası gece de yapılmış olsa, ister cemaat, ister ferdî olsun fark etmez, kıraatinin sessiz yapılması vaciptir.
Nafile namazlara gelince; (hüsuf, küsuf, tahiyyetü’l-mescid...vs. namazları gibi), cemaatli veya cemaatsiz fark etmez, gündüz kılınan nafile namazlarda sessiz kıraatte bulunmak vaciptir. Gece kılınan nafile namazlarda ise istenirse sesli, istenirse sessiz kıraatte bulunulabilir. Yağmur namazı cemaatle kılınması halinde, kıraati sesli yapmak menduptur. Yağmur namazını ferdî olarak da kılmak mümkündür.
03.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|