Abdurrahman ve Zübeyir Gündüzalp
TAKDİM
“Şahsiyetler vardır; dâvâsı ile bütünleşen; hayatını insanlara hizmete adayan; erdemlerin en mükemmellerini benliğinde yaşayarak çevresine yansıtan, baskılar karşısında yılmadan istikametini muhafaza eden.”
İbrahim Kaygusuz’a ait, yakında Yeni Asya Neşriyat kitapları arasında piyasaya çıkacak olan “Nur’un Sadık Kahramanı Zübeyir Gündüzalp” isimli eserin takdiminde, ilk cümle böyle anlatıyor Zübeyir Gündüzalp’i.
O, Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’a sadakatle bağlanmış, hayatını iman ve Kur'ân dâvâsına adamış müstakîm bir şahsiyet idi.
Araştırmacı yazar Kaygusuz, Nur’un bu sadık kahramanının yaşadığı mahalleri dolaşıp, çocukluğundan itibaren ebedî âleme göçene kadar bire bir Zübeyir Gündüzalp’le hayatı kesişenlerle görüşmüş, hayatını ve onunla ilgili hatıraları kaleme almış.
Biz de, mutlak okunması gereken bu kitabın geniş bir özetini sizlere takdim ediyoruz.
“Tam sadakat, sarsılmaz sebat ve metanet!”
Said Nursî, hayatı boyunca çok az insanı bu vasıflarla anmıştır. Bunlardan birincisi, yeğeni Abdurrahman’dır. Kronolojik olarak ikinci sırada da Zübeyir Gündüzalp vardır.
Bediüzzaman Hazretleri Risâle-i Nur’un birçok yerinde yeğeni Abdurrahman’dan (merhum ağabeyi Molla Abdullah’ın oğlu) sitayişle bahseder.
Merhum Abdurrahman, Birinci (Eski) Said döneminin, birinci derecede muhatabıdır. Bediüzzaman, onu şöyle tavsif eder:
“Deha derecesinde bir zekâya malik ve bana hakikî evlâdın çok fevkinde sadakatle hizmet eden evlâd-ı manevî.” Yeni (İkinci) Said Dönemine gelindiğinde Bediüzzaman, vefat eden Abdurrahman yerine, Isparta sistemini nazara verir ve sistemin sahiplerine “Isparta kahramanları” der.
“Nur ve Gül fabrikaları, medrese-i Nuriye, mübarekler heyeti” gibi unvanlarla, Isparta sistemini tarif eden Said Nursî, bu sistemin mensuplarını, hayatının sonuna kadar dâvâsına şahit yapmıştır. Meselâ Hafız Ali’yi tek başına “sistem sahibi” olarak göstermiştir. Said Nursî, sistemin her bir üyesine Abdurrahman nazarı ile bakmıştır.
Asr-ı Saadet modelini Risâle-i Nur yolu ile çağımıza taşıyan Bediüzzaman, bu misyonunu, sadakat, dirayet ve basiret vasıflarını haiz olan kuvvetli yardımcıları sayesinde gerçekleştirmiştir.
Yeğeni Abdurrahman, Eski Said döneminde, gelecek nesillere nazaran “selef” vazifesini görerek Bediüzzaman’ın tanınması, dâvâsının anlatılması ve topluma mal edilmesi hususunda başarılı roller üstlenmişti.
Yeni Said dönemine gelindiğinde ise, vefat eden Abdurrahman’ın yerinde “halef” rolünde* şahıslar ve heyetler görüyoruz.
(...)
Risâle-i Nur’da çokça geçen “Nur Kâtibi, Nur Santralı, Nur Postacısı, Nur Fabrikası, Gül Fabrikası...” gibi tabirler, o dönemde gelişen bu Nur hizmetine has sisteme ait kavramlardır.
“Isparta Sistemi, Hafız Ali Sistemi…” vb. isimlendirmeler ise kişi ve hizmet merkezlerine özgü metot farklılıklarını belirginleştirmektedir. İhlâs temelinde gelişen Risâle-i Nur hizmetinde farklı meşreplerin hizmete kattığı renge işaret eden ibarelerdir.
Eski Said Dönemi talebelerinin -başta Abdurrahman olmak üzere- yerine getirdiği hizmetler, Barla hayatı ile birlikte Yeni Said’in talebeleri tarafından devir alınmıştır.
Bediüzzaman 1935–53 yılları arasında Isparta’da bulunmadığı halde kurulan bu sistemle Isparta, Risale-i Nur hizmetlerinin “merkez”i olmaya devam etmiştir.
Sistemin sahipleri olan Isparta kahramanları, sistemin maddî ayağı yanında manevî ayağını da ihmal etmemişlerdir. Sistemin her bir mensubu, iman ve Kur’ân davasına sahip çıkma, Bediüzzaman’ın meslek ve meşrebini muhafaza etme, sadakat, metanet vb. hususlarda sembol isimler olmuşlardır.
1948 sonrası Üçüncü Said dönemine gelindiğinde ise Said Nursî, sistemin sembolü olarak Zübeyir Gündüzalp’i adres göstermiştir.
Gündüzalp, Said Nursî’nin yeğeni Abdurrahman gibi, her şeyi omuzlamıştır. Bediüzzaman, “Hakikî fedakâr Zübeyir, en lüzumlu ve hizmete şiddet-i ihtiyaç zamanında buraya imdadıma geldi. Yoksa Isparta’da o sistemde birisini isteyecektim” diyerek bu gerçeği dile getirmiştir.
Abdurrahman ile Zübeyir Gündüzalp arasında bağ kuran Bediüzzaman, “ ‘Zübeyir bana merhum biraderzadem Abdurrahman yerine verilmiş’ diye manevî ihtar aldım” der.
Rahmetli Bayram Yüksel’in konu ile ilgili söylediklerini kaydedelim:
“Üstadımız, hizmetine yeni gelenlere, bir iki sene iltifat eder, okşar, fazla sıkmazdı. Zamanla ağır derslere başlar, fedakârlık, sadakat, tedbir ve ihlâs dersleri verirdi. Çok şefkatli muamele ederdi. Hususî hizmetlerini de tedricen yaptırırdı.
“Bu hususlarda her bakımdan en fedakâr ve kale gibi imanı olan kişi, Zübeyir Ağabey idi. Acayip bir fedakârlık vardı kendisinde. Hatta Üstadımız bizlere darılsa, kızsa bizim yerimize Zübeyir Ağabeye hiddet ederdi.
“(...)
“Bizler, Üstadımızın ve Risâle-i Nur’un tarz-ı hareketini, hem ihlâs, istiğna, mahviyet, fedakârlık, kahramanlık, iktisat; kardeşlerine karşı tevazu, şefkat; düşmanlarına karşı şecaat, cesaret derslerini Üstaddan sonra Zübeyir Ağabeyden aldık. Kendisinden çok istifade ettik. Sahabelerin îsar hasletine tam mazhardı.”
Dipnot:
* Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 73. (Bediüzzaman, başta Hulusi Yahyagil, Bedreli Sabri Efendi (Hoca ve Hafız), İslamköy'lü Hafız Ali (Hafız, Ulema ve Risâle-i Nur şehidi) olmak üzere Sav, Barla, İslamköy, Bedre, Atabey, Isparta, İnebolu, Kastamonu, Safranbolu, Emirdağ vs. yerlerde hizmetini, fedakârlığını ve kahramanlığını gördüğü herkese "Abdurrahman gibi!" demiştir. Abdurrahman'ın fedakârlığı ve hizmeti bu şekli ile bir 'prototip' olarak mektuplarda nazarlara verilmiştir. Başta Kastamonu ve Emirdağ Lâhika mektupları olmak üzere Risâle-i Nur'daki bütün lâhikalara bakıldığında bu vurgu çok açık bir şekilde görülür).
––Devam edecek––
|