Evvelâ medya andıcının, ardından Deniz Kuvvetleri eski Komutanına ait olduğu iddia edilen günlüğün neşrini, cumhurbaşkanı seçimi öncesinde askerin aktif tavır almasını önlemeye matuf tezgâhlar olarak görenler var.
Doğrusu, bunların ne ölçüde gerçeği yansıttığını bilemiyoruz. Ve işin o boyutu, en azından şu merhalede bizi pek fazla ilgilendirmiyor.
Bizim üzerinde duracağımız noktalar farklı.
Bunlardan biri, Genelkurmay Başkanının “Masama gelmedi” dediği, ancak konuyla ilgili haberde İkinci Başkana intikal ettiği belirtilen andıçın “taslak olarak” varlığının doğrulanması ve “çalındığı” ifade edilerek, bunun nasıl olduğuna ilişkin birtakım teoriler ortaya atılması.
Bu teoriler, Dink suikastının gerisindeki bağlantılara dair haberlere yansıyan “devlet içi çatışma”yla birleştirilerek bir yerlere oturtuluyor.
İşin bu cihetiyle de şimdilik ilgili değiliz.
Bu konuda asıl tartışılması gereken hususun, andıç ve akreditasyon uygulaması olduğu görüşündeyiz. Ki, ilginçtir, Örnek’e atfen yayınlanan günlüğün özeleştiri kısmında da akreditasyon için “Anayasa ve yasalara aykırı” deniyor.
Günlük adıyla yayınlanan metinde, enine boyuna tartışılması gereken birçok nokta var.
Biri, komutanların imam-hatiplere bakışı ve bu bakış, Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök’ün “İHL mezunlarının üniversiteye girmesi normal” görüşü eleştirilirken şu sözlerle açığa vuruluyor:
“Dinî düşüncelerle yetiştirilmiş, bir olayı sebep-sonuç ilişkisi yerine yüce Yaratanın neden olması ile açıklayan bir kafa yapısının nasıl bir bilimsel eğitim göreceğini anlamak zor.”
Bu sözler, İHL’lerdeki eğitimle ilgili olarak komutanların ne kadar yanlış bilgilere sahip olduklarını gösteriyor.
Bir başka nokta, Büyükanıt’a atfen çıkan, “(AKP’deki) AK ismi bilinerek Bediüzzaman’ın yazılarından alınmıştır” iddiası. Bu da yanlış. Millî Görüş kökenli AKP kadrolarının kısmî bir itidal çizgisine gelmelerinde, Said Nursî’nin ikazlarındaki haklılığı tecrübelerle, hattâ duvara toslayarak anlamış görünmelerinin önemli payı var; ama bu durum, AKP’yi Said Nursî’ye dayandırma çabalarına haklılık kazandırmaz.
Çünkü AKP hem çıkış noktası, hem de halihazırda bulunduğu konum itibarıyla, Said Nursî’nin belirlediği parametrelerin hâlâ uzağında.
Kaldı ki, Bediüzzaman, fikirlerinin ve eserlerinin herhangi bir siyasî hareket veya cereyana mal ve âlet edilmemesi, siyaset adına kullanılmaması noktasında son derece titiz ve hassas.
“Kâinattaki en yüksek hakikat olan iman, yerdeki siyaset oyunlarına alet edilemez” uyarısını her fırsatta tekrarlayarak bu duyarlılığı en üst perdeden kayıtlara geçirmiş olan Said Nursî için, eserlerinin bir siyasî partiye kaynaklık ettiği iddiasında bulunmak çok büyük bir haksızlık.
Her ne kadar daha önce de bu iddiayı, “Kalvinist İslâm” ucubesini Nurculukla özdeşleştirme tezleri eşliğinde gündeme getiren birtakım Soros destekli “akademik” çalışma ve raporlar söz konusu olmuş ise de, Risale-i Nur açısından bunların kesinlikle hiçbir geçerliliği yok ve olamaz.
Günlükte, komutanların başörtüsüne yükledikleri çok yanlış anlamlar da ayrı bir hicran.
Günlüğün özeleştiri kısmındaki akılcı ve insaflı yaklaşım keşke bu yanlışlar için de işletilse...
03.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|