Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy’un “Safahat” isimli eserini anlamamızın önemi üzerine birçok yazarımız, ağabeyimiz sözler söylemiş, gereğini ve önemini belirtecek yazılar yazmıştır… Ama gelebildiğimiz nokta budur!
Lise, hatta üniversite bitirmişlere de; “Safahat’ı neden okumadın?” sorusu sorulduğunda alınan cevabın; “Okusam ne olacak? Bir şey anlamıyorum ki!” dediğini de hepimiz yürek burkuntusuyla biliyoruz maalesef…
Dilde yaşadığımız kopuşun üzerinde durup, “öğren” demenin fayda etmediğini de geride bıraktığımız yıllarda görmüş olduk ne yazık ki…
“Safahat”ı okumaktan, “okusam da anlamıyorum ki!” kolaycılığına kaçanların elindeki bu gerekçeleri artık hiçbir anlam taşımıyor…
Tecrübeli bir eğitimci ve iyi bir şair olan sevgili dostum A. Vahap Akbaş, uzun ve titiz bir çalışmanın sonucu olarak öyle bir eser ortaya koydu ki… Artık “Safahat”ı eline alan her okuma yazma bilen, hem de şiir diliyle yapılmış başarılı bir günümüz Türkçesi sadeleştirmesiyle bu muazzam eseri okuyabilecek ve “anlamıyorum ki!” diyemeyecek…
Aslında bazı şiirler dışında “Safahat”ın bütünün anlaşılamaması diye bir gerekçe zaten tutarsızdı. Kendilerini öyle savunduklarını sananlar, “Safahat”ı hiç ellerine almadıklarını, kapağını açmadıklarını ortaya koyuyorlardı okuyanlar, bilenler yanında. Çünkü… Sevgili A. Vahap Akbaş dostumun yaptığı sadeleştirmeye göz attığımızda, birçok mısraın, hatta şiirin sadeleştirmeye ihtiyacının olmadığını da görüyoruz.
A. Vahap Akbaş dostumun bu muazzam çalışmasının, Beyan Yayınları’nın 439’uncu kitabı olarak son derece kaliteli bir baskıyla okuyucuya sunulduğunu hatırlatmak isterim.
Ciltli ve ciltsiz olarak hazırlanan “Safahat”ın çift rakamlı sayfalarında asıl orijinal nüsha, karşısındaki tek numaralı sayfalarda ise, günümüz Türkçesi şiir ruhu zedelenmeden okuyucusunu bekliyor.
Şimdilerde Beyan Yayınları’nın, Osmanlıca aslını da ekleyerek yeni bir baskı yapacağı müjdesini de sizlerle paylaşmak isterim.
Başlığa dönersek… “Safahat”ı, Mehmet Âkif Ersoy’u anlamaktan bahsediyoruz da hep… Anlamak için okumak gerektiğini söylemek bile gereksiz elbette… Okumama gerekçesi önündeki engel böylece kalkan “Safahat”ın bu baskısını daha geniş kitlelere duyurmak, tanıtmak ise artık bu çalışmayı duyanların omuzunda sanırım…
Birkaç yılını verip bu çalışmayı bizlere kazandırarak nesillerimize büyük bir hizmette bulunan ve “Asım” olabilmenin güzel bir örneğini veren sevgili dostum A. Vahap Akbaş’ı bir kere daha yürekten kutluyorum.
Tabiî… Böylesine önemli bir çalışmayı, bir yayınevi olarak eserin lâyık olduğu biçimde okuyucuya sunabilmek de başlı başına takdire şâyan bir incelik ve görev bilinci örneği…
Hem sevgili A. Vahap Akbaş dostumu, hem de bir yayınevi olarak eseri lâyık olduğu biçimde okuyucuya sunabilme inceliği ve görev bilinci örneğini sergileyen Beyan Yayınları’nın sahibi Ali Kemal Temizer dostumu yürekten kutluyorum.
“Safahat”ı herkesin anlayacağı hâle getirdikleri için…
Sağolsunlar, varolsunlar…
İletişim için: “Safahat” / Orijinali ve Günümüz Türkçesi- Mehmet Âkif Ersoy / Beyan Yayınları / Ankara Caddesi No: 49 Cağaloğlu – İstanbul Tel: 0 (212) 512 76 97
Mehmet Âkif’in şiiri
“Safahat” gibi bir hazinenin içine dalmışken, mısra mısra, hece hece o güzelliklere kapılıp giden sevgili dostum Vahap Akbaş’ın, Mehmet Âkif merhumun şiir anlayışı üzerine “sanatalemi.net” sitesine yazmış olduğu yazıdan bazı bölümleri de meraklıları için paylaşmak isterim: “Mehmet Âkif’in kitaplarına aldığı şiirlerin hemen hepsi 1904’ten sonra yazılmıştır. / Yayımlanmış ilk şiiri ise ‘Kur’ân’a Hitap’tır. Şiir, 1985’te Mektep Mecmuasında yayınlanmış. Gençlik dönemindeki arayışları sırasında yazdığı şiirleri daha sonra yok etmiştir. / İkinci Meşrutiyet’e (1908) yakın dönemlerde edebiyatta gideceği yolu belirlemiştir. Bu konuda şöyle demektedir: ‘Kendimi milletimin huzurunda gördüğüm günden beri san’attan çok toplumu düşünmek istedim.’ / Âkif, Sebilürreşad mecmuasında imzasız olarak yayımladığı bir yazıda edebiyata dair düşüncelerini şöyle açıklamaktadır: ‘Şiir için, edebiyat için (süs), (çerez) diyenler var. Karnı tok, sırtı pek milletlere göre bu söz belki doğrudur. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletlere süsten, çerezden evvel giyecek, yiyecek lâzım. Onun için ne kadar süslü, ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıda vazifesini görmeyen edebiyat bize hiç söylemez.’/ Safahat’ın dördüncü kitabı olan Fatih Kürsüsünde’ki şu mısralar onun san’at anlayışını özetler:
‘Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim...
İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun; hakîkat olsun tek!’
Akif, oldukça başarılı bir manzum hikâye yazarıdır. Hasta, Seyfi Baba, Küfe gibi manzumeler, onun bu alandaki ustalığının delilleridir. Aruzu tabiî, rahat bir şekilde, Türkçeyle uyum içinde kullanması, kafiyedeki ustalığı, özellikle dile hâkimiyeti onun manzumelerinin üstün özellikleridir. Bu tür eserlerinde düşünce, toplumun durumu ön plandadır. Şair bu eserlerinde daha çok didaktiktir. Ancak bu onun san’atının bir yönünü gösterir. Millî duygularla yazdığı Çanakkale Şehitleri, İstiklâl Marşı gibi şiirleri ile son dönemlerde yazdığı Gece, Secde, Hicran, Leyla gibi mistik duyarlıklı şiirlerinde coşkulu, şairane bir eda içindedir, son derece liriktir.”
01.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|