Ankara’dan Hanım okuyucumuz:
*“Risâle-i Nur’da bahsedilen Celâlî ve Cemâlî isimlerle ilgili bilgi verir misiniz? Bu isimlerin tecellîleri, kişilere göre birinin diğerine göre öne çıkması, varlıklardaki ve insanlardaki yansımaları ve sonuçları nelerdir?”
Cenâb-ı Hakk’ın hem Celil olduğunu1, hem Cemil olduğunu2 Peygamber Efendimiz’den (asm) öğreniyoruz. Yani Allah Teâlâ eşsiz Celâl ve İzzet Sahibi olduğu gibi, aynı zamanda sonsuz Cemâl ve güzellik sıfatının da Sahibidir. Üstad Bedîüzzaman’ın ifadesiyle, Cenâb-ı Hakk’ın Celâli ne kadar Cemil ise; Cemâli de o kadar Celil’dir.3
Celil ismi, Kur’ân-ı Kerim’de, “Yeryüzünde bulunan herkes fânidir. Ancak Celâl ve İkram sahibi Rabb’inin vechi bakidir”4 âyetinde ve “Celâl ve İkram sahibi Rabb’inin ismi ne yücedir!”5 âyetinde Cenâb-ı Hakk’ın sıfatı olarak zikredilmiştir.
Bütün mevcudâtı güneşlerden, ağaçlardan zerrelere kadar emrine itaat ettiren Rubûbiyet haşmetinin Celil ismini gösterdiğini bildiren Bedîüzzaman, Mahşer hakîkatının Celil ismi ile de izah edilebileceğini, nitekim Allah’ın yüksek Rubûbiyet haşmetinin böyle fani bir memleket üzerinde durmayacağını; sermedî ve bâkî bir haşmet dairesi, ebedî ve yüksek bir Rubûbiyet dairesi îcad edeceğini, yani sonsuzluk âleminin Celil isminin de bir gereği olarak yaratılışının Cenâb-ı Hakk’a hiç de zor olmayacağını kaydeder.6
Saîd Nursî’ye göre, zulüm, küfür ve inkâr Cenâb-ı Hakk’ın izzet ve azametine dokunduğundan, böyle küfür ve inkâr içinde bulunan hezeyancı ve yalancı vehimleri Cehennem’e atmak da Celil isminin bir gereğidir.7 Celil isminin imzası, denizin fırtınasında ve yerin zelzelesinde bulunmaktadır. Yeryüzü ve gökyüzü Celil ismini zikrederler.8 Güneş ve arş gibi büyük varlıklar da haşmet diliyle Celil ismini zikretmektedirler.9
Bütün varlıkların simasından Cemil ismini de okumak mümkündür. Çünkü her şey olağanüstü güzel yaratılmıştır. Varlıkların olabilecek en güzel şekliyle yaratılması, Hâlık-ı Zülcelâl’in eşsiz güzelliğini ve misilsiz Cemâlini gösterir. Deniz içindeki ve yeryüzündeki merhamet ve şefkatle terbiye edilen küçük hayvanlara ve yavrulara dikkat edilirse “Yâ Cemîl, Yâ Rahîm!” dedikleri kolayca anlaşılacaktır.10
Bedîüzzaman’a göre, kâinatta nurun olması elbette Nur’dandır. Vücudun olması Mevcud’dandır. İhsan zenginlikten gelir. Cömertlik serveti gösterir. Talim, ilme işaret eder. Hüsün ve güzellik vermek, Hasen’den; güzelleştirmek, Güzel’den; cemal vermekse elbette Cemil’dendir. “İşte bu hakîkata binaen iman ederiz ki:” der Saîd Nursî, “Bu kâinatta görünen bütün güzellikler öyle bir Güzel’den geliyor ki, bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kâinat, bütün mevcudatıyla, âyinedârlık dilleriyle, O Güzel’in cemalini tavsif ve tarif eder.”11
Her şey güzel olmasına rağmen, ölümün ve âdemin dehşetli bir sûrette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı durmadan hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu fevkalâde bir teessürle gördüğünü beyan eden Bedîüzzaman, “Bize Allah yeter! O ne güzel vekildir!”12 âyetinin ince sırlarında bu yaralara karşı fevkalâde büyük teselliler bulduğunu kaydeder. Buna göre; canlıların sürekli gelip gitmeleri, doğup ölmeleri, görünüp kaybolmaları Ezel ve Ebed güneşi olan Cemil-i Zülcelâl’in kudsî cemalinin ve sonsuz güzel olan Esmâ-i Hüsnâ’sının sermedî güzelliklerinin cilvelerini tazelendirmek içindir. Varlıklarda görünen güzellikler varlıkların kendi malları değildir. Bu güzellikler tezahür etmek isteyen, Sermedî ve mukaddes bir cemalin, daimî tecellî eden ve görünmek isteyen mücerret ve münezzeh bir hüsnün ve güzelliğin işaretleri, alâmetleri, âyineleri ve cilveleridirler.13
Saîd Nursî, gözü karardığı halde ölüme koşan insana, “Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?” diye sorduktan sonra, bu uzun yolculuğun nereye olduğunu yine kendisi cevaplandırır. Bedîüzzaman burada, bin yıllık mutlu bir dünya hayatının bir saatlik Cennet hayatına değmeyeceğini; bin senelik Cennet hayatının ise Cenâb-ı Hakk’ın Cemal’ini bir saatlik görüşün lezzet ve saadetini asla vermeyeceğini; işte insanın böyle mutlak ve sonsuz Güzel olan bir Cemil-i Zülcelâl’in rahmet dairesine ve huzuruna gittiğini, dolayısıyla o daireye giderken ölüm korkusu yaşamasının yanlış olduğunu önemle vurgular.14 Haşrin hak olduğunu, çünkü Cenâb-ı Hakk’ın Esma’sının haşri gerektirdiğini izah eder; bu âlemi böylesine güzel yaratan ve tanzim eden Cemil-i Bâkî’nin, mü’min kulları için ebedî Cennet hazırladığını ve bunun O’nun kudretine hiç de zor olmadığını, çünkü Cenâb-ı Hakk’ın Cenneti bir bahar kolaylığında yaratıp tanzim edebileceğini, zaten bunu Kur’ân’da şiddetle vaad etmiş olduğunu bildirir.15 “Evet!” der; “Koca Cennet bütün hüsün ve cemaliyle bir cilvesi bulunan ve bir saat müşahedesi ehl-i Cennete Cenneti unutturan bir Cemâl-i Sermedi; elbette nihayeti ve şebîhi ve naziri ve misli olamaz!”16
Yarın inşaallah devam edelim.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, Daavât, 86;Gümüşhânevî, M. Ahzab 2/234; 2- Gümüşhânevî, M. Ahzab, 2/234; 3- Mesnevî-i Nûriye, s. 178; 4- Rahman Sûresi, 55/26,27; 5- Rahman Sûresi, 55/78; 6- Sözler, s. 72; 7- Sözler, s. 77; 8- Sözler, s..301; 9- Mektûbât, s. 228; 10- Sözler, s. 301; 11- Şuâlar, s. 71; 12- Âl-i İmran Sûresi, 3/173; 13- Şuâlar, s. 69; 14- Mektûbât, s. 223; 15- Sözler, s. 68; 16- Şuâlar, s. 71
01.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|