Geçenlerde okuduğum bir haber bana manidar geldi ve birçok çağrışımlara neden oldu. Haberin konusu ve başlığı şöyleydi: “Cumhurbaşkanı Sezer’den komutanlara sürpriz yemek.’ Haber dikkat çekici olsa da haberin içindeki bir kesit daha da dikkat çekiciydi. Sezer’in basına duyurulan programında yer almayan yemeğe Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın yanında kuvvet kolmutanlarıyla birlikte Eğitim ve Doktrin Komutanı Orgeneral Orhan Yöney de katılmıştı.
Doğrusu Eğitim ve Doktrin Komutanı ifadesi dikkatimi çekti. Elbette ordu eğitimden ibarettir ve eğitimle ilgili bir birimin bulunması fazlasıyla yerindedir. Garibime giden bu değildi elbet. Ama doktrinle ilgili bir bölüm bulunması ve bu bölümün başındaki komutanın yemeğe çağrılması çağrışımların kaynağını ve merkezini teşkil ediyordu. Bilindiği gibi her ne kadar Türkiye’deki rejimin niteliği 1950 sonrası demokrasi olsa da rejimin diğer bir niteliği daha var. Bunu da ideolojik tarafı temsil ve teşkil ediyor. Orduda bunu temsil eden makam mühim bir göreve tekabül ediyor olmalı ki Cumhurbaşkanı Necdet Sezer Eğitim ve Doktrin’den sorumlu komutanı da mezkur yemeğe davet etmiş.
Bilindiği gibi, genellikle ülkenin ideolojik mahiyeti inkilap tarihi derslerinde öğretilir. Ve bu dersi de lise ve dengi okullarda genellikle subay kökenliler verir. Rejimi koruma kollama görevinin bir şekilde orduya ait olduğu genel kabul gören bir husustur. Burada rejimin niteliğini koruma kollama görevinin de aynı kuruma ait olduğu hissediliyor veya anlaşılıyor. Zira sivil kurumlar arasında böyle bir kurumun varlığından haberdar değiliz. En azından rejimle ilgili sivil makamlarda çekirdek bir kurumun olduğunu bilmiyoruz. Olsa olsa bu idiolojik mahiyet sivil kurumlar içine serpiştirilmiş olabilir.
Haberin ilk çağrıştırdıkları isimlerden birisi Suslov oldu. Brejnev döneminde devletin ideoloğu idi. Hatta onun vefatından sonra Brejnev’in pusulasını kaybettiği söylenir. İdeolojik devletlerde mutlaka propoganda bakanlıkları olur. Elbette devlet niteliği gereği buna önem verir ve bu makamlarla birlikte ruhunu korumaya ve kendisini ve geleceğini savunmaya çalışır. Bunu bazen tanıtma bakanlığı deruhte eder. İran gibi dini rejimlerde ise yine irşad ve tebliğ bakanlıkları gibi bakanlıklar bir cihetle aynı görevi görürler.
***
Papa 16’ıncı Benediktus Papa olmadan önce Engizisyon Mahkemelerinin devamı niteliğinde görülen Vatikan’a bağlı Doktrini Muhafaza Kurumunun başında olduğu biliniyor. Bu arkaplandan dolayı bir açılım veya reformasyon süreci olan II. Vatikan Konsili kararlarını içine sindiremediği ve bu zeminden diğer Hıristiyan kiliselerle birlikte Regensburg’da da İslâmiyet aleyhindeki konuşmayı yaptığı farz edilir. Bu konuşması sözkonusu arkaplanına hamledilmektedir. Sünni devletlerde öteden beri bir kadı’l kudatlık makamı bulunur ise de bu makam ideolojiyle ilgili değil hukukla alakalıdır. Hukuki en yüksek mercidir. Devlet bir yerde bu makamı meşruiyet aracı yapsa bile ideolojisini yayma veya benimsetme aracı yapmaz. Devletin yapısıyla doğrudan alakalı değildir. Bir de devletin işleyişine nezaret eden şeyhülislamlık kurumu vardır ve bu makam kısmen sözü edilen ‘doktrini muhafaza’ kurumlarına benzetilebilir. Ama şeyhülislamlık makamının ideolojiyi veya resmi doktrini yayma gibi bir vazifesi yoktur. Bu anlamda bir poroganda mekanizması değildir.
Buna mukabil, Fatimilerin Dai’t duat yani başdai veya dailerin liderininin böyle bir vazifesi bulunmakta idi. Ve Cevher Sakli, Ezher’i kurarken amacı Dai’t duat’ın denetimi altında burasını Fatimi mezhebini ve doktrinini yayan bir eğitim ocağı yapmaktı. Gerçekten de Ezher bu doktrinel fonksiyonunu Selahaddin Eyyübi’ye kadar aralıksız sürdürür. Fatimilerin yıkılmasıyla birlikte dai’t duatlık kurumu da yıkılır. Ve Selahaddin Eyyübi ve sonrasında bu kurum, doktrin propoganda merkezi olarak anıldığı 100 yıl kapalı kalır ve ondan sonra Sünnilik üzerine yeni bir siftah yapar. Bu kurumu meşhur Karakuş çökertir. Mukabilinde doktrin değil ama bir referans sistemi benimsenir ve böylece yıkıcı kabul edilen karşı doktrine karşı devlet kendisini sağlama almaya çalışır. Şeyhülislam Ebu’s Suud da aynısını yapmaya çalışmıştır. Bu bir doktrin vazetme değil doktrine referans sistemiyle mukabele etmedir.
Suslov ve Josef Goobels’ler batini devletin olmasa bile yine dinin yerini alan çağdaş ideolojik devletin bir dai’t duatından başka bir şey değildirler.
***
Elbetteki devletlerin fikri bir altyapısı olması lazım ama bu fikri altyapı halkın değerleriyle bütünlük ürzetmeli ve değerleri arasından süzülmelidir. Osmanlı’daki gibi onun billurlaştırılmış hali olmalıdır. Elbetteki devlet fikri inhiraflara karşı dikkatli olmalıdır. Suriye’de olduğu gibi halkla bütünleşmeyen devletin ideolojisi zamanla azınlıkların bineği haline gelir.
Bu dikkatsizliklerin sonucunda Suriye azınlıkların eline geçmiştir. Bunun nedeni de Amerikalıların Irak’ta yaptıklarını Fransa’nın 50 sene önce Suriye’de yapmış olmasıdır. Doktrinler değişen şartlara göre zaman zaman gözden geçirilmelidir. Çünkü hakikat durduğu yerde durmaz; televvün yani her daim renklenme halindedir.
01.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|