Amerika’da değişim rüzgârları esmeye başladı. Hümanizm, egoizm, hedonizm dalgaları kayalara çarpıp da paramparça olunca, toplumun temelinden sarsıldığını ve bir an evvel birşeyler yapılmazsa çok yakın gelecekte “aile kurumu” diye birşeyin kalmayacağını fark ettiler.
Önceleri birey olmak, tek başına özgürce yaşamak, kendi paranı kendin kazanıp sefasını sürmek empoze edilirken, şimdilerde baba anne ve çocuk, yani klasik bilinen “mutlu aile” resmi gündemde.
Meselâ bir baba vardır evin reisi, sonra ona her konuda destek bir anne vardır merhamet timsali, sonra onların kanatları altında, evleninceye kadar huzur ve güven içinde büyümek vardır çocuk olarak.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; dinî inancın eksikliği sebebiyle bireyler evlenme yolunu tercih etmiyor. Bekâret yaşı ilkokul seviyesinde olduğu için de bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumları ya da evlâtlık alma servislerinin kapılarının önü dolup taşıyor. Kimlerle dersiniz? 13-14 yaşındaki çocuk anneler ve kucaklarındaki babası belli olmayan çocuklarla. Çocuk denecek yaştaki annelerin gözleri yaşlı. Daha kendileri hayatın farkında değilken, ahlâk edep ve din anlayışından yoksunluk sebebiyle, yaptıkları hatanın bedelini hayatlarıyla ödüyorlar. Bu merkezlerin kapısına kadar gelip bebeklerini teslim eden ya da son anda bundan vazgeçen anneler, zaten bir aile bakış açısından uzak olduklarından dolayı “olması gerekenin” ne olduğunu da bilmiyorlar.
Hıristiyan inancına göre boşanma yasak olmasına rağmen, Rutgers Üniversitesi araştırma sonuçlarına göre, ABD’de boşanma oranları gittikçe artıyor. “Dinî inancın zayıflaması demek, toplumun köklerinin çürümesi demektir” anlayışından hareketle, aile kurumunu tekrar ayağa kaldırmak için, dinî inanca ağırlık verme gereğini duyan ABD, okullarda İncil okutmak için kolları sıvadı.
İncil’in okullarda ders olarak okutulmasının tek sebebi bu olmasa da anlaşılan o ki; her türlü çöküşün kaynağı bir otokontrol eksikliğidir. Dıştan müdahele etmek ancak bir yere kadar işe yarar. Kişinin vicdanından öte yol yoktur. Yolların tıkandığı noktada, din bir dinamik olarak hayata dahil olmalıdır ki, kişi kendini sürekli kontrol edebilsin. Özgürlüğün en son noktasında helâk olan milletlerin, en güzel özgürlüğün, dinî kurallar ışığında yaşanan özgürlük olduğunu fark etmeleri oldukça sevindirici.
Yazar Robert C. Morris, Amerika’daki boşanma oranlarının artması üzerine, kendisi ile yapılan görüşmede, boşanma nedenlerini şöyle sıralıyor:
1- Evlilik anlayışının azalması.
2- Romantizm duygusunun ve hayat boyu ailelerin birlikte yaşama düşüncesinin öneminin azalması.
3- Eşlerin güçlü bir aile olmak yerine birbirlerinin duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaları (özellikle çok seyahat eden Amerikalılar için geçerli bir durum).
4- Evlilik öncesi ilişkileri teşvik eden politikalar (Ucuz doğum, kontrol hapları).
5- Ekonomik durum.
6- Boşanma yasağının ortadan kalkması.
7- Zenginlik, kariyer ve eğlence peşinde koşma.
8- Evlenmeden, çocuk büyütme sorumluluğu almadan, birlikte yaşama isteği (İdris Gürsoy, Newyork-ABD, Zaman).
Evlenmeden çocuk sahibi olmak, sosyal hafıza kaybına sebep oluyor. Geleneksel olarak Batıda aileler derneği var. Aileler çocuklarına sosyalleşme üzerine dersler veriyorlar. Allah’ın acıma duygusunun insanları sınava soktuğunu anlatıyorlar. Allah’ın nasıl bizi sevdiği üzerinde duruluyor. Ailelerin bu fonksiyonları toplum için çok önemli.
Bizde ne zaman değişim rüzgârları esecek?
02.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|