Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 02 Nisan 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Süleyman KÖSMENE

Risâle-i Nur'da Celâlî ve Cemâlî isimler



Ankara’dan Hanım okuyucumuz:

“Risâle-i Nur’da bahsedilen Celâlî ve Cemâlî isimler nelerdir? Bu isimlerin tecellileri, varlıklardaki ve insanlardaki yansımaları ve sonuçları hakkında

neler söylenebilir?”

Allah Teâlâ hem sonsuz Celâl ve İzzet Sahibi; hem de nihayetsiz Cemâl ve Güzellik Sahibidir. Her iki sıfat grubu da mevcudat üzerinde kayıtsız, hadsiz ve sayısız tecellilere sahiptir.

Cenâb-ı Hakk’ın ezelî sıfatlarının Celâlî ve Cemâlî olmak üzere genelde iki türlü tecelliye sahip olduğunu beyan eden1 Bedîüzzaman, “Bismillâhirrahmânirrahîm” kelimesinde yer alan “Allah” kelâmının “Celâl” lâfzı olduğunu ve bu kelâmdan Celâl silsilesi tecellî ettiğini; diğer iki isim olan “Rahman ve Rahîm” kelâmlarından da Cemâl silsilesi tecellî ettiğini kaydeder.2 Buradan, Kur’ân’da yüz on dört defa nazil olan “Bismillahirrahmânirrahîm” mübarek cümlesinin hem Celâlî isimlerin, hem de Cemalî isimlerin zikrini özünde barındıran bir İlâhî kelâm olduğunu söylemek mümkündür.

“Bismillah” cümlesini Vâhidiyet ve Ehadiyet tecellileri açısından da ele alan Bedîüzzaman, Kur’ân’ın varlıklar âlemini kuşatmış olan Vâhidiyet içinde akılları boğmamak için daima Vâhidiyet içinde Ehadiyet cilvelerini gösterdiğini beyan eder. Üstad Hazretleri, Vahidiyet ve Ehadiyet ıstılâhlarını güneş misâliyle açıklar. Buna göre, güneşin bütün dünyayı ihatasındaki birlik ile zerrecikler, cam parçacıkları, damlacıklar ve şeffaf şeyler üzerindeki cilvelerinde gözden kaçmayan birlik arasında aslında fark yoktur. Ancak güneşi bir bütün olarak kavramaktan aciz kalan kimsenin, şeffaf şeyleri dikkatinden uzak tutmaması gerekir. Şeffaf şeylerdeki güneşin yansımalarına dikkat ettiğinde güneşi yedi rengi ile birlikte kavramış olur. Çünkü bütün dünyayı kuşatan güneş, aynı zamanda cam parçacıklarında da yansımakta ve yedi rengini göstermektedir. İşte–temsilde hata olmasın—Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri Vâhidiyet itibariyle bütün kâinatı kuşatmıştır; Ehadiyet itibariyle de her zerrede, her küçük şeyde, her çiçekte, her hayat sahibinde, her insanda yine ekser isimleri tecellî halindedir. İnsan aklı koca kâinatı havsalasına sığdıramaz ve Bir Yaratıcısı olduğunu kavramaktan aciz kalır ise, Kur’ân’a göre çözüm, küçük varlıkları insanın dikkatine arz etmektir. Kur’ân, aklın boğulmasını önlemek için insan aklının kavrayabileceği küçük varlıklar üzerinde Allah’ın isimlerinin ehadiyet cilvelerini, yani Allah’ın birliğinin küçük şeyler üzerindeki tezahürlerini gösterir. İşte “Bismillah” kelâmındaki Celâl lâfzı olan “Allah” ismi Vâhidiyet’e, yani Allah’ın isimlerinin bütün kâinat üzerindeki nüfuzuna ve hâkimiyetine; “Rahman ve Rahîm” isimleri de Ehadiyet’e, yani Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin küçük parçacıklardaki, yani bitki, ağaç, hayvan, insan... vs. bütün hayat sahiplerindeki birlik, şefkat ve rahmet tecellilerine işaret eder.3

Bir diğer ifadesinde Bedîüzzaman, Vâhidiyetin Celâl tecellisini; Ehadiyetin de Cemâl tecellîsini gösterdiğini kaydeder. Bu durumda ekseriyetle nev'îlere ve külliyata, yani bir bütün olarak kâinata ve küllî şeylere Celâl sıfatı ve Celil ismi; mevcudatın cüz’iyâtına, yani bütün küçük varlıklara, yani kâinatın fihristesi niteliğindeki küçük hayatçıklara da Cemâl sıfatı ve Cemil ismi tecelli eder. Bazen de Cemâl, Celâl’den tecellî eder. Yani büyük varlıkların azametinde bir güzellik, büyüklüğünde bir rahmet, haşmetinde bir nezahet vardır. Büyüklüğü ve azameti Celâlî isimlerden ise, güzelliği ve rahmet eseri oluşu Cemâli isimlerdendir. Aynı zamanda Celâl içinde Cemâl tecellisine, Cemâl içinde de Celâl tecellisine şahit olmak mümkündür. Yani Celâl ne kadar Cemil ise; Cemâl de o kadar Celil’dir.4 Küçüklerde tezahür eden Celâl ve İzzet izleri de gözden kaçmamalıdır. Meselâ sinek öyle onurludur ki, izzet ve onuruyla, Celâl ve İzzet Sahibi olan Allah’ın eseri olduğunu âdeta haykırır!

Üstad Saîd Nursî’ye göre, güneş ve arş gibi büyük cirmler, haşmet lisanıyla “Ya Celil! Ya Kebir! Ya Azim!” diye Allah’ı zikrederler. Sinek ve balık gibi küçücük hayat sahipleri de rahmet lisanîyle, “Ya Cemil! Ya Rahîm! Ya Kerim!” diye Allah’ı zikrederler. Celil-i ZülCemâl’den ve Cemil-i ZülCelâl’den başka hiçbir kimse, hiçbir şey şu büyük âlem olan kâinata ve küçük âlemler mânâsında olan cümle canlı varlıklara aslâ müdâhale edemez!5 Buradan hareketle Kebir, Mütekebbir, Azim, Cebbar, Kahhar, Kâbıd, Hâkim, Melik, Adl, Kadir, Kaviyy, Muktedir, Müntakım, Vâhid, Dârr gibi haşmet, azamet, ulviyet, büyüklük, hâkimiyet, kudret, kuvvet, ihtişam, kahır, tenzih, tesbih, havf, azab, korku, heybet ve tekebbür ifade eden isimlerin Celâlî isimler olduğu; buna karşılık Rahman, Rahîm, Kerim, Selâm, Mü’min, Müheymin, Gaffar, Rezzak, Latif, Halîm, Şekûr, Vedûd, Mukît, Mücîb, Muhyî, Ehad, Tevvâb, Afüvv, Raûf, Muğnî, Hâdî, Nûr gibi rahmet, şefkat, merhamet, mağfiret, cevap vermek, acımak, güzellik, hoşnutluk, rızâ, sevgi, muhabbet, bağışlamak, tezyin, hamd, lütûf, terğib, recâ ve ümit ifâde eden isimlerin ise Cemâlî isimler olduğu söylenebilir.6

Kâinatta zıtların birbiriyle mücadeleleri, büyük şeylerin haşmet ve gösterişi, güzel olanların ise nezahet ve cazibesi bu iki sıfat ve isim grubunun muhtelif tarzlardaki tecellilerini nazara verirler. Bu bağlamda, her şeyde görülen sürekli tegayyür ve değişiklik kânunu; her şeyin her an tekâmül, değişme, gelişme, büyüme ve farklılaşma içinde oluşu; iyilikle kötülüğün, güzellikle çirkinliğin, aydınlıkla karanlığın, nûr ile nârın, hidâyet ile dalâletin hep birbirine mütecâviz ve müdâfî vaziyette bulunmaları da Celâlî ve Cemâlî isimlerin tecellîlerindendir.7

Dipnotlar: 1- İşârât’ül-İ’câz, s. 66; Lem’alar, s. 84; 2- İşârât’ül-İ’câz, s. 21; 3- Sözler, s. 15; 4- Mesnevî-i Nûriye, s.178, 181, 183; 5- Mektûbât, s. 228; 6- İşârât’ül-İ’câz, s. 66’dan istifâde ile; 7- Lem’alar, s. 84.

02.04.2007

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (01.04.2007) - Risâle-i Nur'da Celâl ve Cemâl tecellileri

  (31.03.2007) - Allah için yaşamanın kerâmeti

  (30.03.2007) - Hazret-i Muhammed (asm) olmasaydı...

  (29.03.2007) - Ev sahibi-misafir ilişkileri

  (28.03.2007) - “Barış” ibadetini ihmal etmeyelim

  (27.03.2007) - Manevî hastalıklarımız ve çareleri

  (26.03.2007) - Denk bir nasip ararken

  (25.03.2007) - Kısa.. Kısa...

  (24.03.2007) - Bugün sadakamızı verdik mi?

  (23.03.2007) - Bediüzzaman'ı anarken

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Abdurrahman ŞEN

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Faruk ÇAKIR

  Gökçe OK

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hülya KARTAL

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Hüseyin YILMAZ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mahmut NEDİM

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Metin KARABAŞOĞLU

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Murat ÇİFTKAYA

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Raşit YÜCEL

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet Bayri FİDAN

  Sami CEBECİ

  Sena DEMİR

  Serdar MURAT

  Süleyman KÖSMENE

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yasemin Uçal ABDULLAH

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Zeynep GÜVENÇ

  Ümit ŞİMŞEK

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  Şaban DÖĞEN


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004