Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin talebelerinden ve Risâle-i Nur’un hizmetkârlarından Mehmet Emin Birinci Ağabey, Salı günü hakkın rahmetine kavuştu. Cenaze namazı da dün İstanbul Fatih Camii’nde kılındı ve Eyüp Sultan Kabristanındaki ‘dâvâ arkadaşları’nın yanına defnedildi.
Allah rahmet eylesin, “Birinci ağabey”i ortaokul yıllarında tanımıştım. Biraz da ‘hemşehri’ olmamız sebebiyle onunla tanışmayı çok arzu etmiştim. Bediüzzaman’ın ‘mektupları’nda isminin geçmesi ve ‘Son Şahitler’de hatıralarını görmüş olmamız, bu hatıraları kendisinden dinleme arzusunu doğurmuştu. Rize’de okuyan bir ortaokul öğrencisi olarak, “Birinci Ağabey Rize’ye geliyor” haberini duyunca bütün arkadaşlarımızla birlikte çok heyecanlanmış ve o günü sabırsızlıkla beklemeye başlamıştık.
Doğrusu onu ilk defa görüp ‘ders’ini dinlediğimizde tahminlerimizden farklı bir ‘ağabey’ olduğunu anlamıştık. (Birinci Ağabey kesinlikle el öptürmezdi, ama biz ‘çocuk’ olduğumuz için elini öpebilmiştik...) ‘Ders’in bitip de hatıralara sıra gelmesini sabırsızlıkla beklemiştik. Ama Birinci Ağabey, ‘hatıralar’ı çok kısa nakledip, ısrarla Risâle-i Nur okumamız gerektiğini söyledi. “Üstad, eserlerinde kendisini anlatmamış ki, biz ‘hatıralar’ı anlatalım. Risâle-i Nur’u okuyan, hem Üstad’la görüşmüş gibi olur, hem de en güzel hatıraları dinler” anlamında nasihatlerde bulundu.
Birinci Ağabeyin namaz konusundaki hassasiyeti de ap ayrı bir güzellikti. Nasip oldu ve Yeni Asya çatısı altında ‘dergiler’ biriminde çalışırken de görüşme imkânımız oldu. 1990 öncesi çalıştığımız mekânı ziyaretleri sırasında her fırsatta bizlere ve herkese namazı hatırlatırdı. Namazı, takkesiz ve geciktirerek kılmayı asla tasvip etmezdi. Üstadın bütün diğer talebeleri gibi Birinci Ağabeyin de kendisine has hususiyetleri vardı. Onu elbette çok daha yakından tanıyan dâvâ arkadaşları var ve onlar varken bize söz söylemek düşmez.
Son defa hastalanıp hastahaneye yatırıldığını duyunca gazetemizde “geçmiş olsun” ilânı yayınlamak istedik. Bu sebeple önce kendisini arayıp hem geçmiş olsun demek, hem de böyle bir ilân vermek istediğimizi ifade ederek bir anlamda ‘izin’ istedik. Hastahaneyi aradık. “Önce refaketçisi ile görüşürüz” diye düşünürken, bir anda Birinci Ağabeyi telefonun diğer ucunda bulduk. Selâm ve geçmiş olsun temennilerimizi ilettikten sonra meramımızı ifade ettik. “İlân vermeye gerek yok. Arkadaşlar gereksiz yere telaş etmesin. Duyan ziyarete gelmek isteyecek, onun yerine Risale-i Nur okusunlar. Ben iyiyim hamdolsun. Arayanlara da öyle söyleyin” anlamında sözler söyledi. Bunun üzerine biz de tekrar geçmiş olsun dileklerimizi ifade ettik. Sonraki günlerde vücudunun tedaviye cevap verdiği şeklideki haberleri sevinçle duyduk ama nihayet emr-i Hak vâkî oldu ve Birinci ağabey, Üstadına ve diğer dâvâ arkadaşlarına kavuştu.
Vefat ânını anlatan Dr. Said Çeleğen’in ifadesi Birinci Ağabeyin hayatını özetliyor aslında: O bir nur talebesiydi. Üstadından ve Risâle-i Nur’dan aldığı derse göre yaşadı ve ölürken dahi ‘namaz’ kılıyordu. Muhtemeldir ki Münker-Nekir melekleri de onu namaz kılarken bulacaklar inşallah. Tıpkı, Hafız Ali Ağabey’in, meleklerin sorularına Risâle-i Nur’dan cevap vermesinde olduğu gibi, o da Risâle-i Nur diliyle cevap verecek...
Bereketli Nisan yağmuru gibi toprağa düşen Birinci Ağabeyin vefatının, milyonlar sümbül gibi Risâle-i Nur’a hizmet etmesini Allah’tan niyaz ediyor ve kabrinin nurlarla dolmasını temennî ediyoruz. Allah rahmet eylesin. Âmin.
05.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|