Risale-i Nur’u neşir hizmetinin öncü kadrolarından ve isimsiz kahramanlarından Hakkı Yavuztürk’ü geçtiğimiz 6 Ocak günü Eyüp Sultan kabristanından ahirete yolcu ettiğimizde, muhterem Mehmet Fırıncı, “Biz, Muhsin Alev, Mehmet Emin Birinci, Ahmet Aytimur, Üzeyir Şenler ve Hakkı Yavuztürk’le bir ekiptik. Ahirete ilk gidenimiz Hakkı Ağabey oldu” demişti.
Üç ay geçmeden, bu kadrodan bir isim daha aramızdan ayrılarak Hakkın rahmetine kavuştu. Muhterem Mehmet Emin Birinci de imtihan meydanı olan bu dünyadaki hizmetini tamamlayarak terhis belgesini alanlar arasına katıldı.
Birinci’nin, Yavuztürk’ü evinde hasta yatağında ziyaret ettikten kısa bir süre sonra hastaneye yattığını daha önce yazmıştık. Aslında kendisi “İnsanlar boşuna telâş etmesinler, gerek yok” diyerek, bunun duyurulmasını istemiyordu. Ama duaya vesile olması düşüncesiyle yazdık.
Onu yakından tanıyanlar, en hassas olduğu konulardan birinin namaz olduğunu yakından bilirler. Nitekim birlikte çalıştığımız yıllarda gazeteye geldiğinde, namaz vakti girdiyse herkesi geciktirmeden namazlarını kılmaları konusunda uyarmayı kendisine adeta vazife edinmişti.
Bu hassasiyeti kendi hayatında da son ânına kadar devam ettirdi. Öyle ki, hastalığının en ağır ve şiddetli anlarında bile namazlarını kılabilmek için olağanüstü gayret gösterdi. Ve o halinde dahi ziyaretçilerine namazla ilgili tatlı ikazlarını devam ettirdi.
Doktoru Said Çeleğen'in anlattığına göre, artık sekrerat sürecine girip kendisini tamamen kaybettiği son dakikalarında can emanetini teslim etmeye kıpır kıpır dudaklarındaki Allah zikriyle hazırlanırken, öğle ezanının okunması üzerine abdest alır ve namaza durur gibi hareketler yaptıktan sonra son nefesini verdi. Ve böylece namazla haşır neşir bir hayatı yine namazla noktaladı.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz” sözündeki gerçeğin dünya hayatı boyutunda müşahhas bir misalini bu şekilde gösteren Birinci, şüphemiz yok ki, haşir sabahına da namazla gözlerini açacak.
Ne mutlu ona ve onu örnek alanlara...
18 yaşından itibaren hizmete adanmış ömründe, örnek alınması gereken önemli başka özellikleri de vardı. Hizmeti zor şartlarda omuzlayıp çilesini çekenlerdendi. Birçok kez gözaltına alınıp tutuklanmış, hapis yatmıştı. Yeni Asya’yı kuran ekipten ve “Üç Mehmetler”den biriydi.
Son Şahitler’de yayınlanan hatıralarında da görüleceği üzere, üslûp sahibi bir ehl-i kalemdi. Ama nedense bu yönünü pek kullanmadı ve öne çıkarmadı. Buna karşılık, birbirinden güzel nurlu şiirlere imza atmaktan da geri durmadı.
Senelerce birlikte hizmet ettiği Zübeyir Gündüzalp’in vefatının 36. yıldönümünden bir gün sonra Gündüzalp’e ve Üstadına kavuşan Birinci ile ilk kez, 1970’li yılların ortalarındaki İstanbul ziyaretimizde Nurtaşı’nda karşılaşıp, misafiri el üstünde tutan ikramperverliği ile tanışmıştık.
Sonraki yıllarda, Cağaloğlu Yerebatan Caddesindeki gazete binasının en üst katında bulunan özel odasında yazı çalışmalarımız olmuştu.
Son kucaklaşmamız, geçen Kasım’da İstanbul İlim ve Kültür Vakfınca tertiplenen uluslararası Risale-i Nur toplantısının kapanış davetinde oldu.
Ruhu şâd, mekânı Cennet olsun.
05.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|