BİR GÜL“SEN”
Mevsimlerden bahar. Aylardan Nisan. Zaman, âhir zaman. Ve biz seni hiçbir zaman göremedik Efendim. Göremesek de, görmüş gibi inandık tüm sözlerine.
Biz senin olmadığın bir zamanda geldik dünyaya. Bundandır ki hep hasret yaşadık sana. Kalplerimiz dayanamazdı vuslat umudu olmasa. Hep içimizde ukdeydi gül yüzün, gülüşün, gözlerindeki nur...
Sen ki, çorak çöllere düşen rahmet, kuraklıkta açan bir gülsün. Şimdi ise çorak olan çöller değil, gönüller. Rahmetin kurak kalplerimize damla damla düşsün. Gül Efendim, en güzel gül sen... Seni ne çok özledik bir bilsen. Kokuna benziyordur diye gülleri koklasak da nafile. Kokun hiçbir gülde yoktur Efendim.
Dağlar, taşlar, ağaçlar selâm verirdi sen geçince. Yüzüne bir kez bakan imana gelirdi. Bastığın toprak yeşerir, bereket gelirdi geçtiğin her yere. Taşlar tesbihâta dururdu elinde. Sular bir başka akardı senin dudakların deyince. Şifa bulurdu hastalar, yaralarına ellerin dokununca. Şimdi yaralar bedende değil, kalbimize ilişmiş Efendim. Bir medet bekliyoruz senden, bir çare... Şefaatinden mahrum bırakma bizleri Efendim.
Âlemler seyrine devam ediyorsa çarpışmadan kâinat denizinde, senin nurundandır Efendim. Dünya duruyorsa direksiz ve dönüyorsa her zamanki halinde, yine senin nurundandır. Ve biz yaşıyorsak başımıza bir felâket gelmeden, yine sendendir Efendim.
|
Mehtap YILDIRIM
06.04.2007
|