Muhterem Mustafa Sungur’un “Risale-i Nur’un erkânlarından biri” olarak nitelediği Mehmet Emin Birinci’yi, Fatih Camiini ve avlusunu dolduran ihlâslı ve feyizli bir cemaatle birlikte hatimler ve dualarla ahirete uğurladık.
Aslında orada kelimenin tam anlamıyla bir izdiham vardı. Ama son derece nezih, sâkin, vakur, düzenli, dikkatli, en küçük bir karışıklık ve rahatsızlığa meydan vermeyen bir izdiham.
Bu sükûnetin sebebi ise, oradaki insan seline katılanların, Risale-i Nur’dan müsbet hareket dersi almış ve bu sayede “asayişin manevî muhafızları” haline gelmiş insanlar olmalarıydı.
Onun için, güvenlik görevlileri de gayet rahat ve huzurluydu. Çünkü orada hiçbir “olay” çıkmayacağından emindiler. Bazı çok küçük grupların eylem ve gösterilerinde bile olağanüstü tedbirler alırken orada böylesine bir güven ve rahatlık sergilemeleri, cemaatin bu özelliğini artık iyice tanımış ve öğrenmiş olmalarındandı.
Ancak ne yazık ki, devletin içinde bu gerçeği görmeyen, anlamayan, dahası görmek ve anlamak da istemeyen bir zihniyet hâlâ mevcut.
İç tehdit konseptleriyle dindarları tehlike olarak gösteren millî güvenlik siyaset belgelerinin maalesef hâlâ geçerli olması, bunu gösteriyor.
Ama gerçek şu ki, Nur talebeleri ve diğer köklü dinî cemaatlerin mensupları, herşeye rağmen bu memleketin manevî sigortaları niteliğinde.
Maruz bırakıldıkları haksızlıklara, hedef oldukları iftiralara, her fırsatta itilip kakılmalarına, incitilmelerine rağmen bu gerçek geçerliliğini hâlâ koruyor.
O zihniyet bunun eşsiz değerini bilmese de...
Ve bu vatanın asıl sahipleri, mâlûm zihniyetin hor baktığı mağdur ve sessiz milyonlar.
En ağır baskılar ve en tahrik edici provokasyonlar karşısında bile en ufak bir taşkınlığa tevessül ve tenezzül etmeden sabırla yollarına devam eden insanlar.
Ama bu tavır da yanlış yorumlanmalı. Akif’in şiirinde geçen “uysal koyun” teslimiyetçiliği değil bu. Aynı kitle, gerektiğinde, çiğnenme pahasına hakkı tutup kaldırmaktan ve zulme karşı bayrak açmaktan geri durmayan bir irade ve kararlılığa da sahip. Ama bu mücadeleyi yine meşru zeminlerde, hukukî yollardan veriyor.
Evet, Birinci’ye son vazifelerini yerine getirmek için İstanbul’un ve Türkiye’nin dört bir yanından, hattâ Avrupa’dan Fatih Camiine ve Eyüp Sultan kabristanına koşan insanların duygu yüklü buluşması herkese anlamlı mesajlar verdi.
Bu mesajların yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız boyutu, Türkiye'nin bazı Atatürkçü dernekler tarafından 14 Nisan’da Ankara’da organize edilecek mitinge endeksli gerginlikleri şimdiden yoğun şekilde konuşmaya başladığı bir ortamda ayrı bir önem ve değer kazanıyor.
Fatih ve Eyüp buluşmalarının camia içine yönelik en önemli mesajlarından biri ise, Kur’ân’ın bu çağa dersi niteliğindeki Risale-i Nur’dan beslenen herkesin bu vesileyle bir kez daha gönülden kucaklaşmasına vesile olması ve sun’î ayrılık görüntülerinin anlamsızlığını tekraren ve açık şekilde yine gözler önüne sermiş olmasıydı.
Birinci, Yeni Asya’daki mülâkatında bu görüntünün asılsızlığını anlatırken “Maksatta birlik asıldır. Bazıları Nur talebelerini parçaladığını zannediyor, fakat daha da kuvvetleniyoruz” demişti. Bu mânâyı cenazesiyle de perçinledi...
06.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|