Van’dan Şehabettin Öztürkçü: “Bir kısım ehl-i imanın Cehenneme girdikten bir süre sonra çıkarılacakları ile ilgili âyet veya hadis var mıdır?”
Güvenilir hadis kaynaklarından Müslim’in Sahih’inde, mahşerden sonra Cehennem’e gidenlerden, Cenâb-ı Allah’ın sonsuz rahmeti, şefkati ve şefaati neticesinde kurtulanlar arasında, en son, hiçbir hayır işlememiş olanların da bulunduğunu müjdeleyen uzun bir hadis-i şerif vardır.
İlgili hadis-i şerifin müjde kısmını buraya alıyoruz:
“Bundan sonra Aziz ve Celil olan Allah: ‘-Melekler şefaat ettiler. Peygamberler şefaat ettiler, mü’minler de şefaat ettiler. Şefaat etmedik bir Erhamü’r-Râhimîn kaldı!’ buyurur.
“Bundan sonra ateşten bir topluluğu toplar ve dünyada iken hiçbir hayır işlemeyip de Cehennemde kömüre dönmüş birçok kimseleri çıkarır. Ve Cennetin yolları üzerinde olup hayat nehri adı verilen bir nehre onları daldırır. Bunlar selde çıkan yabanî reyhan tohumları gibi birden gürbüzleşirler… Artık hayat nehrinden boyunlarında halkalar olduğu halde inci gibi güzel olarak çıkarlar. Cennet ahalisi onları o alâmetle tanırlar. İşlenmiş hiçbir amelleri, önden gönderdikleri hiçbir hayırları olmadığı halde Allah’ın Cennete aldığı azatlıkları işte bunlardır.”
Sonra Hak Teâlâ onlara: “Cennete giriniz! Gözünüzün görebildiği her ne varsa sizindir!” buyurur.
Onlar: “Ey Rabb’imiz! Sen âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini bize ihsan ettin!” derler.
Kendilerine: “Size bundan efdal bir hediyem var!” buyurulur.
Onlar: “Ey Rabb’imiz! Bundan efdal ne vardır ki?” derler.
Allah Teâlâ: “Benim rızam! Artık bundan sonra ebediyen size gazap etmem!” buyurur.1
Bu hadiste geçen, “işlenmiş hiçbir iyi amelleri ve önden gönderdikleri hiçbir hayırları olmadığı halde Allah’ın Cennete aldığı azatlıkların” kimler olduğu meselesine gelince:
1- Cenâb-ı Hak, şirk, küfür ve inkâr bataklığına bulaşmamış, fakat kalbinde zerre kadar iman ve hayır da bulunmayan kimselerden dilediklerini affeder.
İşte âyetler:
* “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.2
* “Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz; ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.”3
Öyleyse, Cenâb-ı Allah’ın, her zaman yegâne ümit kapısı olduğunu; her zaman, her yerde, her darlıkta ve her olumsuzlukta mahlûkatının ve kullarının mutlak ümidi bulunduğunu; bütün ümitlerin tükendiği her kör noktada O’nun rahmet kapısının hep açık olduğunu ve Kendisine iltica edenlere şefkatle ve merhametle hep yardım ettiğini asla unutmamalıyız.
Üstad Saîd Nursî Hazretlerine göre, Allah’ın emrine muhatap olan insanlar her zaman korku ve ümit ortasında bulunurlar ve Allah’ın azabından kurtulmayı umarak Rab’lerine yönelmeyi hiçbir zaman ihmal etmezler.4
2- Cenâb-ı Hak, Peygamber göndermediği kavimleri veya kendisine Peygamber tebliği ulaşmamış kimseleri kalbinde zerre kadar iman ve hayır bulunmasa da affeder, azapta bırakmaz. Kendisine Peygamber tebliği ulaştığı halde inanmamış, Allah’ın âyetleri ve daveti kendisine bildirildiği halde yalanlamış ve inkâr etmiş kimseleri ise Cenab-ı Allah azaplandırır. Şu âyetleri inceleyelim:
* “Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim Peygamber’e karşı çıkar ve mü’minlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehenneme sokarız; o ne kötü bir yerdir.5
* “Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir! Muhakkak ki biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz.”6
* “Biz, bir Peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz.”7
Üstad Bedîüzzaman Hazretleri, semâvî âfetlerden ve beşerin zâlim kısmının cinâyetlerinin neticesi olarak gelen felâketlerden ölen veya perişan kalanlardan on beş yaşına kadar olanların hangi dinde olurlarsa olsunlar şehid hükmünde olduklarını; on beş yaşından yukarıda olanlardan “mâsum ve mazlum” olanların ise mükâfâtlarının büyük olduğunu ve bu âfet ve musîbetlerle Cehennem’den kurtulabileceklerini kaydeder. Üstad Bedîüzzaman’a göre, Hazret-i Muhammed Aleyhiselâtü Vesselâm’ın dîni bütün zamanlarda hâkim olduğu halde bir karanlık ve fetret devri olan âhir zamanın getirdiği genel lâkâytlık perdesi altında mazlumların, ihtiyarların, musîbetzedelerin, fakirlerin, zayıfların ve müstebit büyük zâlimlerin cebir ve baskıları altında şiddetli musîbet çekenlerin yaşadıkları âfetler ve çektikleri musîbetler, medeniyetin ve felsefenin sefâhetinden, dalâletinden ve küfründen gelen günahlarına kefâret hükmüne geçer ve Cehennem’den kurtulmalarına vesîle teşkil eder.8
Demek fetret devirlerinde kendilerine Peygamber daveti ulaşmadığı için makbul bir îmân getirmemiş olan, semâvî musîbetlerle günahlarından da arınan mazlumlar ve masumlar, hangi dinde olurlarsa olsunlar, “Biz, bir Peygamber göndermedikçe kimseye azap edici değiliz”9 âyetinin şemsiyesi altına girmeye ve Cenâb-ı Hakk’ın şefkat ve merhametiyle Cehennem’den kurtulmaya namzettirler. Doğrusunu Allah bilir.
Dipnotlar:
1- Müslim, Îmân, 301; 2- Zümer Sûresi: 53; 3- Nisâ Sûresi: 116; 4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 154; 5- Nisa Sûresi: 115; 6- Secde Sûresi: 12-22; 7- İsrâ Sûresi: 15; 8- Kastamonu Lâhikası, s. 79; 9- İsrâ Sûresi: 15
09.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|