Türkiye iki haftadadır “andıç” ve “darbe girişim”lerini tartışıyor. Ancak bu tartışmalar yapılırken, her şey birbirine girmiş durumda. Tartışma, darbe girişiminden ziyade, bu notların kim tarafından sızdırıldığı yönünde gelişiyor. “Demokrasi ayıbı” olan bu tartışmaları özetlemekte fayda var.
Birincisi “andıç” meselesi… Genelkurmay tarafından hazırlandığı söylenen “Akredite Basın ve Yayın Organları Yeniden Değerlendirmesi” raporu basında yer almıştı. Bu andıca göre, gazeteciler, “TSK karşıtları”, “TSK yandaşları” olarak bir ayrıma tabi tutulmuştu. Askerî savcılığın “notların 12 Ekim’de çalındığını” ve “raporun ABD üzerinden basına sızdığını” açıklamasından sonra raporun doğru olduğu ortaya çıkmış oldu. Genelkurmay Askerî Başsavcısı, yayınlanan andıcın gerçek olduğunu ancak “taslak metin” halinde olduğu söyledi.
Doğruluğu kabul edildi ancak andıcı hazırlayanlar ya da andıcın içeriği değil, sızdıranlar tartışıldı, tartışılıyor. Şimdi soru şu: Soruşturma bu andıcı hazırlayanlar için niçin yapılmıyor?
İkinci “demokrasi ayıbı” ise, “darbe girişimleri…”
“2004’te iki darbe atlatmışız” başlıklı dosyayı kapak yapan Nokta, 24 Nisan 2004’te Kıbrıs’ta Annan planı için yapılan referandum öncesinde bazı komutanların darbe planı yaptıkları yolundaki notları yayımladı. Örnek’in daha sonra yalanlandığı günlüklere dayandırılan habere göre, o tarihte dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına ve Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur’un dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’e rağmen “Sarıkız” adı verilen bir askerî müdahale planı oluşturduğu iddiası yer aldı. Sonrasında plânlanan “Ayışığı” kod adlı başka bir darbe girişimi de Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün karşı çıkmasıyla akim kalmış!
Bu plânların basına sızmasından sonra Org. Örnek bunların hepsinin senaryo olduğunu iddia ederken şu ilginç açıklamayı yaptı: “Komutanlığım döneminde hiçbir zaman günlük tutmadım. Böyle bir günlüğüm mevcut değildir. Haberler tamamen uydurmadır. Karargâhta günlük programlarım düzenli olarak kayıt edilmekteydi. Günlük programlar ve ziyaretler üzerinden tamamen senaryo yazılmış.”
***
Gelinen noktada Başbakan Erdoğan Şam yolunda uçağına aldığı gazetecilere açıklama yaparken, “Burada hiçbir şey olmasa dahi, savcılıklara ciddî manada bir görev düşüyor. Ama onlardan hiç ses yok. Birinci derecede malum dergiden başlaması lazım. O dergiden ‘Sen böyle bir başlığı attın’ Bunu bir ihbar kabul edip o dergiyi çağırması lâzım. Şu anda yargı görevini yapmıyor. Çünkü çağırıp ona soracak. Kaynaklarını söyle bakalım. Delillendir. Belgelendir…” demişti.
Ortaya çıktı ki, Başbakan bu sözleri söylediğinde zaten soruşturma başlatılmış. Fakat Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı “darbe iddialarının araştırılmasına” yönelik değil “derginin aleyhine” başlatılması geliştirilirken, günlükle ilgili olarak Örnek ve Eruygur hakkında da inceleme başlatıldığı haberi geldi.
***
İnceleme başlatılması gerekiyordu ve başladı. Ancak, “ Savcılar görevlerini yapsınlar” demekle iş bitiyor mu göreceğiz… Çünkü Kenan Evren hakkında dava açan savcı Sacit Kayasu ve Şemdinli Savcısı Ferhat Sarıkaya örnekleri önümüzde duruyor.
Avrupa Birliği yolundaki bir Türkiye’de hâlâ “darbe” tartışmalarının yapılması demokrasi adına utanç vericidir. Demokrasiye inananlar bu utanç verici tartışmalara “sessiz” kalmamalıdır. Demokrasi adına, temel haklar ve özgürlükler adına susmamak gerekir. Artık hep bir ağızdan demokratik tepki gösterilip “darbe istemiyoruz” denilmelidir.
Andıçların, darbe girişimlerinin konuşulduğu bir ortamda, AB’nin 50. kuruluş yıldönümüne Türkiye’nin çağrılmadığından şikâyet etmek gerçekçi olmaz. Askerî darbelerin Türkiye’yi yıllarca geriye götürdüğünü görerek darbenin konuşulduğu bir ortamda AB’nin Türkiye’ye bakışının olumlu olması beklenemez. Mehmet Ali Birand’ın dediği gibi “Askerî darbe, AB ile ilişkilerin tümüyle dondurulmasına yol açacaktır.” Bu görüşe biz de kadar katılıyoruz. Onun için 21. yüzyılda darbenin artık ağızlara bile alınmaması gerekir. Demokrasi projesi olan AB’ye girmek istiyorsak —ki istiyoruz— o zaman artık hiç kimse “darbe” sözcüğünü uykusunda dahi sayıklamamalı.
Türkiye’nin bütün bu demokrasi dışı konuları aşması gerekiyor. Eğer ortada bir suç ve suçlu varsa, kim olursa olsun ortaya çıkarılmalı… Demokrat Türkiye’ye de yakışan bu olur.
08.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|