Yıl 1952. Hür Adam gazetesinde Üstadın şimdiki Büyük Postahanenin üst katındaki mahkeme salonunda yapılacak mahkemesine Mehmet Emin Birinci Ağabey de birçok Nur aşıkı gibi koşarak gitmişti. Sadece Adliye salonu değil karşısındaki evler ve hanlar da bir insan seliydi.
Mahkeme saati yaklaştığında Üstad telâşsız, vakur ve heybetli hâliyle talebeleriyle birlikte çevresindekileri iki eliyle selâmlayarak mahkeme kapısına kadar gelmişti. Birinci Ağabey mahkeme kapısı açılır açılmaz kendini içeride buldu. Öylesine bir izdiham ki, yüz kişilik yerde bin kişi bulunmaktaydı. Mahkemenin böyle devam edemeyeceğini belirten mahkeme reisi, salonun boşaltılmasını istemişse de kimse aldırış etmemişti. Etrafı birkaç dakika bir sesizlik sarmış, Üstadın, talebelerine yönelip bir bakış atfetmesi dağılmalarına yetmiş, kalabalık bir anda dışarı çıkmıştı. Fakat Mehmet Birinci Ağabey, ayakta dinleyiciler arasında kalmıştı. Üstadın pervasız, heybetli hâlinden derinden derine etkilenmiş, artık Üstadı bizzat görüp elini öpme, ona hizmet eden talebeleri gibi yanında bulunup hizmet etme aşkıyla yanıp kavrulmaya başlamıştı.
Gün geldi bu aşkla Üstadı ziyaret imkânı oldu. Üstad o esnada Fatih’teki Reşadiye Otelinde kalmaktaydı. Talebeleri haber vermişler, o da titreye titreye, ürke ürke Üstadın yanına girmiş, elini öpmüştü. Üstad işte o zaman kendisini Zübeyir, Bayram, Ceylan, Hüsnü, Tahirî ve Abdülmuhsin gibi kabul ettiğini, Risâle-i Nur’a hizmet etmesini istemişti.
Bu iltifat ona yetmiş, Birinci Ağabey artık yerinde duramaz olmuş, kendi kendine “Artık bundan sonra ben de kendimi Nurlara vermeli, hayatımı Nur’un inkişaf ve yükselmesi uğruna vakfetmeli, fedâ etmeliyim” diye karar vermişti.
Üstada talebe olmak, imanların tehlikeye düştüğü helâket ve felâket asrında Nurlara hizmet etmek büyük bir müyesseriyetti. O, Risâle-i Nurları okudukça Üstada ve ona hizmet eden talebelerine hayran kalıyor, içten içe, “Ben de keşke onlar arasında olabilsem, hizmet edebilsem” diye duâlar etmiyor muydu? İşte duâsı kabul olmuştu.
Artık o da Nur talabeleriyle birlikteydi. Birgün Abdülmuhsin’den, Üstadın, büyükçe bir bohçayı göstererek, “Ben dünya yükümü bir elimle kaldırabilirim” dediğini duymuş, bundan oldukça etkilenmişti.
Onun etkilendiği diğer bir olay da şuydu: Atıf Ural’la birlikte Sözler’in tashihi için çalıştıklarında Atıf Ural’ın Kemal isimli ağabeyi gelmiş, Atıf Ural hiç başını kaldırmadan, “Hoş geldin ağabey!” demekle yetinmişti. Hizmetin önemini kavrayan, ismi gibi kâmil olan Kemal Ural da kardeşine hiç darılmadan, tebrik edip vazifesine devam etmesini istemiş duâ edip ayrılmıştı.
Onlardan hizmetle ilgili öğreneceğimiz çok şeyler var şüphesiz.
08.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|