Üstadın, “Seni, hem Zübeyir, hem Bayram, hem Ceylan, hem Hüsnü, hem Tahirî, hem Abdülmuhsin gibi kabul ettim. Risâle-i Nur’a hizmet eyle”1 diye taltif ettiği aşk ve şevk insanı Mehmet Emin Birinci Ağabey de ebedî âleme göçtü.
3 Nisan 2007 Salı günü Hakka yürüyen ve bir sonraki gün İkindi vakti Eyüp Sultan mezarlığına defnedilen Birinci Ağabey 1952 yılında İstanbul’a geldiğinde Fatih Reşadiye Otelinde Üstadla ilk defa görüşüp elini öptüğünde Üstad ona böyle hitap etmişti.
Gerçekten yarım asrı geçen hizmetleri döneminde Üstadın bu taltifine lâyık olmuş bir hizmet gönüllüsüydü Birinci Ağabey. O kadar bir azim, aşk ve şevk adamıydı ki o günkü şartlarda Osmanlıca yazılan Risâleleri okuyabilmek için yirmi gün içerisinde Osmanlıca’yı öğrenmişti. Gerçi ilk zamanlar onları pek anlamıyordu. Ama sır ve hikmetlerle dolu zengin bir hazine olduklarının farkındaydı. Üstada büyük bir muhabbet duyuyor, heyecandan yerinde duramıyor, öğrendikleri hakikatleri arkadaşları ve tanıdıklarıyla paylaşmak için köşe bucak dolaşıyordu. Tam o esnada getirilen Risâleler arasında Üstadın sadık talebelerinden Mustafa Sungur’un bir müdafaası eline geçti. Çok hoşuna gitmiş, ezberlemiş, gittiği her yerde onu okumaya başlamıştı.
Aman Allah’ım, o nasıl bir müdafaaydı ki dinleyenler hayret ve takdirlerini tutamıyor, özellikle onu dinleyen Kadir Usta, öylesine heyecanlanıyordu ki, o hakikatleri âdetâ dünyaya ilân etmek için kanatlanıyor; köylerde, kahvehanelerde hep onlardan bahsediyordu.
O günlerde muhterem Mustafa Sungur Ağabeyin Büyük Cihad gazetesinde çıkan En Büyük İspat isimli yazısı sebebiyle Samsun Ağır Ceza mahkemesinde kahramanca müdafaalarını yaparken dinlemiş, “Hak ve hakikati duyurmak, insanlığa gerçek saadeti sunmak için kendi hürriyetini kelepçeye vuran, büyük ruhlu Sungur’u işte o zaman tanımak şerefine erdim” demiş, Onun cesurâne müdafaası, nuranî hâli, dâvâya olan sadakati onda müthiş yankılar uyandırmış, hele hele eline kelepçe takılıp götürüldüğü halde yüzünden tebessümü hiç eksik etmemesi gözünün önünden hiç gitmemiş, onu bu cesarete ulaştıran Nurlara bağlılığı bir kat daha artmıştı.
Gün gelmiş Kader onu 1952 yılında yatılı bir okula gitmek maksadıyla İstanbul’a atmıştı. Hür Adam gazetesinde çıkan haberde Üstadın mahkemesini okuyunca heyecandan dizlerinin bağı çözülmüş, titremeye başlamış; eserlerini okuyarak aşk ve şevke geldiği Üstadını görme fırsatı bulacağını düşünmüş, mahkeme günü ve yerini öğrenince erkenden mahkeme koridoruna damlamıştı.
Acaba o anki hâlet-i ruhiyesi nasıldı Birinci Ağabeyin? Üstadla nasıl görüşmüştü? Bunu da inşaallah bir sonraki yazımızda kaleme alalım.
Dipnotlar: 1- Son Şahitler, s. 4:388.
07.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|