Üniversitelerdeki eğitimin kalitesinden sorumlu olması gereken YÖK, ‘işi’nin dışındaki konularla daha fazla ilgili görünüyor. Yaptıkları son açıklama ile cumhurbaşkanlığı seçimine ‘yeni kriter’ getiriyor.
Bir hukukçunun ileri sürdüğü ‘görüş’e göre, cumhurbaşkanlığı seçiminin başlayabilmesi için 367 milletvekili TBMM’de hazır bulunması gerekiyor. İleri sürülen bu görüş, gerek kamuoyunda ve gerekse hukukçular arasında taraftar bulamadı. Çünkü böyle bir uygulama bu güne kadar yapılmamış. Mevcut anayasa ile üç defa cumhurbaşkanı seçimi yapıldı ve hiçbirinde de böyle bir şart aranmamış. “Evvel yok idi, iş bu rivayet yeni çıktı” dedirten
talep, “Tehlikenin farkında mısınız?” diyenlerin sarıldığı son balon olmaya devam ediyor.
Her hangi bir kişinin bir makama gelmesine karşı çıkmak da ‘demokratik bir hak’tır. Ancak bu karşı çıkış, hukuk içerisinde olmalı ve provake hareketlere yol açmamalıdır. Son günlerdeki iddialar, hem temelsiz hem de hukukun temel prensiplerine uymayan görüşleri özetliyor.
Rektörler Komitesi, Meclis’in, üçte ikinin altındaki bir sayıyla toplanıp oylama yapmasının Anayasa’ya aykırı olacağını açıklamış. Rektörler Komitesi toplantısına devlet ve vakıf üniversitelerini temsilen 78 rektör katılmış. Rektörler, YÖK Başkanının bildiriyi okumasının tamamlanması üzerine uzun süre alkışlayarak destek vermişler. YÖK Başkanı, açıkladıkları ortak metinle ilgili bütün rektörlerle görüştüklerini söylemiş ve “Burada mevcut rektörlerin hepsinin ittifak ettiği bir metindir” demiş. (Yeni Şafak, 6 Nisan 2007)
“Özel” üniversite rektörlerinin de bu bildiriye destek vermiş olması ayrı bir gariplik. Gerçi bunda şaşılacak bir durum yok. Başörtüsü yasağı karşısında “özel” olamayan üniversitelerin başka konularda da “özel” olabilmesini beklemek imkânsız. YÖK’ün açıklamasını rektörler alkışladı, peki millet alkışlar mı?
“Millete soran mı var?” diyenler ‘teknik’ olarak haklıdır, ancak en nihayet milletin dediği olacağına göre uzun dönemde millet kazanır. Bu sebeple, gerek cumhurbaşkanlığı seçiminde ve gerekse önümüzdeki genel seçimlerde “Yeter, söz milletindir!” mesajını veren kazanmalıdır.
Dünya sıralamasında ilk 500’de hiçbir üniversitemiz yer alamazken, bunu dert edinmeyen YÖK’ün, cumhurbaşkanlığıyla bu derece yakından ilgilenmesi ve bir bildiri yayınlaması makul görülebilir mi?
YÖK’ün ilk işi, üniversitelerin dünya standartlarına nasıl yükseltileceği konusu olmalı. Yoksa, siyasî konularda görüş beyan edip bildiri yayınlamak, eğitimi politize eder ki bunun da en büyük zararı yine üniversitelere olur.
YÖK siyasî parti gibi davranmakla eğitime zarar veriyor...
07.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|