Daha önce hadis ve sünnetin Kur’ân’a dayandığını ve bize örnek olarak sunulduğunu ifade etmiştik. Burada önemli olan, onların doğru olarak tesbit edilmesidir ki, ona dair birkaç temel psiko-sosyal prensibi dikkate almalıyız:
1- Asr-ı Saadet doğruluk çağı idi: Doğruluk için canlarını, mallarını, itibarlarını bir yana bırakıp çarpıştılar. Eğer Sahâbîler, hadis ve sünneti rivâyet edenlerde, eğer bir küçük yalan veya tenakuz/çelişki görseler yalanlarlardı.
2-Tarih ve siyer kitapları bize şunu gösteriyor: Sahâbeler, Kur’ân’ı ezberlemek ve muhafaza etmekten hemen sonra, Resul-i Ekrem (asm) sözlerini, fiillerini, hareketlerini, mimiklerini, olaylar karşısında aldığı tavrı, müsbet-menfî gösterdiği tepkiyi ezberlediler, muhafaza ettiler.
3-Ezvâc-ı tâhirat, sadece Hz. Aişe-i Sıddıka, 2100’e yakın hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Ki, çok evliliğin hikmetlerinden birisi de budur. İslâmiyetin hükümlerinin hemen yarısı kadın ve çocuklar hakkındadır.
4-Ashâb-ı Suffa ve sâir Ashâb-ı Kirâm pervane gibi onun (asm) etrafında dönüyorlardı. Onların geçimleri, Peygambere aitti ve tek işleri İslâmı tahsil etmek, öğrenmek, ezberlemek idi. Özellikle “hüküm ve mu’cize”lere dair hadîsleri, “sıhhatli” olarak çok dikkatle ezberlediler. Hattâ yazdılar. Peygamberimizin (asm) en küçük hâlini, tavrını dahi ihmâl etmediler. Hadîs kitapları buna şahit.
5- Ve 30-40 sene sonra, Tâbiîn’in binlerce araştırmacıları hadîs ve mu’cizeleri kitaplara geçirdiler, yazdılar, belge hâline getirdiler.
6- Hicretten iki yüz sene sonra da, başta Buhâri ve Müslim gibi âlim, fâzıl, doğru, sadık, dikkatli âlimler, ince eleyip sık dokuyarak Kütüb-ü Sitte’yi meydana getirdiler.
7- Sonra müçtehid imamlar, binler ehl-i tahkik muhaddisler, hadîs uzmanları, “uydurma” hadîsleri, “mevzu ehâdis” diyerek, birbirinden ayırdılar. Bu çerçevede şu maddeleri dikkate almak lazımdır:
* “Beliğ” bir ifâde ve uslûba sahip olan Peygamberimizin (asm) sözlerine yabancı kelime karışsa veya ilâve edilse, uzmanları, yüzlerce süzgeçten geçirdikten sonra nasıl karıştırabilirler?
* Celâleddin-i Suyûtî gibi allâme ve muhakkik bir zât, ehl-i keşfin haberiyle, kendisini konuya öylesine kaptırmış, öylesine fenâ fi’l-mevzu olmuş ki, 70 sefer Peygamberimizle (asm) “yakazaten” görüşmüş.
İşte sahabîler, tabiîn, muhaddisler, muhakkikler, kendilerini Kur’ân’a ve hadis-i şerîfleri anlamaya vermişlerdir.
8- Bazı âyetler şahsa, zamana ve mekâna hitap ettiği gibi, bir kısım hadisler de öyledir. Elbette âyetler yanlış yorumlanabildiği gibi, hadisler de yanlış
yorumlanabilir. Bu, bütün hadisleri inkâr değil, yanlışları temizlemektir.
Sahih olarak haber verilen hadislerin hiçbiri de Kur’ân’ın âyet ve yorumlarına ters düşmez.
07.04.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|