M. Kara:
*“Allah’ın azabına ve adaletinin tecellisine karşı tavrımız ne olmalı, kime sığınmalıyız? Bizler günahlı varlıklarız. Mutlaka azap görür müyüz? Bu azabın geciktirilmesini istesek, dünyada rahat edebilir miyiz? Yahut acele isteyip dünyada verilmesini istesek, âhirette azaptan kurtulabilir miyiz?”
Allah’ın azabına ve adaletinin tecellisine karşı tavrımız, dönüp yine Allah’tan korkmak ve O’na sığınmak olmalıdır. Yani O’ndan, O’na sığınacağız. Üstad Said Nursî’nin ifade ettiği gibi, başka Rab yok ki, O’na gidelim? Başka Hak Mabud yok ki dergâhına sığınalım? Başka Yaratıcı yok ki, yardımını isteyelim? Biz öyle Mecusîler gibi—hâşâ—biri şer, biri hayır, iki İlâh’a inanmıyoruz.
Bir tek İlâhımız vardır. Hayır da O’ndan, şer de O’ndandır. Bir tek Hâlık’ımız vardır. Azap da O’ndan, af da O’ndandır. Bir tek Rabb’imiz vardır. Adalet de O’ndan, mağfiret de O’ndandır. Bir tek Mâbud’umuz vardır. Tokat da O’ndan, taltif de O’ndandır. Bir tek Allah’ımız vardır. Gazap da O’ndan, rahmet de O’ndandır. Ve ne şanslı kullarız ki: Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir.1
O halde, O’ndan O’na sığınacağız. O’nu af ve merhamet yönüyle de tanıyacağız. Bir yandan O’ndan korkarken, diğer yandan O’ndan ümidimizi eksik etmeyeceğiz. O’nun rahmetine güveneceğiz ve O’nun mağfiretini isteyeceğiz. O’nun tarafından affedilmek için, yüzümüzü O’na doğru döndüreceğiz, kalbimizi O’na doğru yönlendireceğiz. O’ndan isteyeceğiz, halimizi sadece ve yalnız O’na arz edeceğiz.
Allah’ın azap ve adaletini tanırken, Allah’ın af ve mağfiretini bilmez ve O’ndan umutlu olmaz isek, Allah’ı lâyıkıyla tanımış olmayız. Böyle bir yaklaşımla hem inancımız yara alır, hem de kendimize zulmetmiş oluruz.
Öyleyse, Yüce Yaratıcımızın, “Ey kullarım! Siz gece gündüz günah işlemektesiniz. Ben de günahlarınızı bağışlamaktayım. Benden mağfiret ve bağışlanma isteyiniz ki, sizi bağışlayayım”2 çağrısını unutmayacağız.
Rabb’imizin, “Hepiniz Allah’a tevbe edin ey Mü’minler! Tâ ki korktuğunuzdan emin, umduğunuza nâil olasınız!”3 davetine uyacağız ve tevbe etmekten kaçınmayacağız.
Hâlık’ımızın, “Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki, Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir”4 sözünü göz ardı etmeyeceğiz.
Cenâbı Hakk’ın, “Biz nankörlerden başkasını cezâlandırır mıyız?”5 âyetini işitip, cezâdan ve azaptan önce, nankör olmaktan Allah’a sığınacağız!
Peygamber Efendimiz’in (asm), “Ey insanlar! Allah’a tevbe ediniz ve O’ndan mağfiret dileyiniz. Hakikat, ben günde yüz defa tevbe etmekteyim”6 beyanını günde yüz defa hatırlayacağız, yüz defa düşüneceğiz.
Aksi takdirde, her an günah işleme pozisyonunda bulunan bizler Allah’ın hep azap ve adâlet sahibi oluşunu bilir, mağfiretini, bağışlamasını, affını, merhametini bilmez isek, elbette ümitsizlik girdabına yuvarlanır ve boğulur gideriz. Unutmayalım ki, Yaratıcıyı doğru tanımak, O’nu olduğu gibi tanımak, bizim zaten Allah’a karşı boynumuzun borcudur.
Bizlerin günahlı varlıklar olduğumuz doğrudur. Günah işleyebilir bir kabiliyette yaratılmışız. Fakat ne gam? Bu kabiliyet bize mutlaka azab görelim, mutlaka Cehenneme girelim diye verilmemiştir. Bilâkis, Allah’a daha çok sığınalım, Allah’ın rahmetine daha şiddetle iltica edelim ve azaptan kurtulduğumuz gibi, Cehennem azabından âzâd olduğumuz gibi, Allah’ın rızasını da kazanalım diye verilmiştir.
Allah’ın sonsuz rahmeti ve mağfireti her daim iltica etmemiz için açılmış birer ana kucağından öte bize yakındır. Şeytanı kahreden bu şefkat ocağına atılmak için neyi bekliyoruz?
Ne âhiret azabının öne alınmasını ve âhiret saadeti namına da olsa dünyada sıkıntı çekmeyi isteriz! Ne dünya azabının geciktirilip âhirete kaydırılmasını ve dünyada rahat etmekle beraber hüsrana uğramış bir âhiret hayatı isteriz! Neden illâ ki azap isteyelim? Biz Rabb’imizden af istiyoruz, mağfiret istiyoruz, merhamet istiyoruz, tövbeye muvaffak olmak ve tövbemizin kabul edilmesini istiyoruz! Ne dünya için, ne kabir için, ne mahşer ötesi hayatımız için azap istemeyiz! Cehennem ve ateşten her zaman Allah’a sığınırız.
Biliriz ki, azap da, af da Allah’ın takdirindedir. Biz duâlarımızda O’ndan, azabın tamamen kaldırılmasını ve affedilmemizi isteriz.
Ve biliriz ki Allah, kendisinden yardım ve inayet uman kulunu yardımsız ve yüz üstü bırakmaz.
Not: Bediüzzaman Hazretlerinin talebe ve hizmetkârlarından Mehmet Emin Birinci Ağabey Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Merhum ağabeyime Allah’tan rahmet ve mağfiret, Risâlei Nur talebelerine ve kederli ailesine sabrı cemil niyaz ederim.
Dipnotlar: 1- A’râf Sûresi: 156; Riyâzu’s Sâlihîn, 418 2- Riyâzu’s Sâlihîn, 111 3 Nûr Sûresi. 31 4 -Zümer Sûresi: 53 5 Sebe’ Sûresi: 17 6 Riyâzu’s Sâlihîn, 14
07.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|