Bulunduğumuz coğrafyada ‘stratejik’ öneme sahip olduğumuz hep söylenir; ancak bunun gereğini yaptığımız pek söylenemez. Son yıllarda kısmen değişmekle beraber, komşularımızla aramız ‘problemli’ olmuştur.
Uzun yıllar ‘bir’ olduğumuz komşularımızla aramıza ‘ihtilâf’lar sokulmuş ve her fırsatta bu ‘yara’lar kaşınmış, kanatılmıştır. Neticede, en yakın komşularımızla aramızda ‘duvar’lar örmüşüz. İran, Irak ve Suriye başta olmak bütün komşularımızla ‘kavga’ etmişiz. Tabiî ki bu ‘hayalî kavga’da en büyük öncü, maalesef medya olmuştur.
Bu gerçeği dile getiren Murat Bardakçı “Türk basını, İran’ı pek bilmez” başlıklı yazısında şöyle demiş: “Önce, açıkça söyleyeyim: Türkiye’de aydın kesimin ve basının, konunun bir-iki uzmanı dışında İran konusunda derinlemesine bir bilgisi yoktur. İran, Türk basınının gözünde sarıklı mollaların hüküm sürdüğü, halkının ortaçağa bile rahmet okutacak cehalet dolu bir karanlıkta yaşadığı baskılar ve sıkıntılar ülkesidir. Basınımızda İran konusundaki boşluğun kanıtlarını burada tek tek sıralamama gerek yok. Zira nükleer faaliyetleriyle ve Birleşik Amerika’nın tehditleriyle gündeme gelen İran hakkında son zamanlarda gazetelerimizde çıkan yazılar bilgi düzeyimizi zaten gösteriyor.” (Sabah, 5 Nisan 2007)
Bu tesbite itirazımız yok, ancak bir ilâve soru ile tartışmayı genişletebiliriz: “Türk aydını ve basını, sadece İran konusunda mı ilgisiz, bilgisiz? Yoksa başka komşu ülkeler olmak üzere diğer bütün İslâm ülkeleri konusunda mı ilgisiz, bilgisiz?”
Bu ilgi ve bilgisizlik o kadar büyüktür ki; Çin’deki, hatta ‘uzay’daki gelişmelerden haberdar oluruz, fakat kapı komşumuz Irak’ta, Suriye’de, İran’da yahut Filistin’de yaşanan hadiseleri duymayız!
Bilmeyiz, duymayız; çünkü haber kanallarımız kapalıdır. Komşularımızla ticaretin arttırılması bile bazılarınca istenmemektedir. Meselâ, son yıllarda ‘sınırda bayramlaşma’ adı altında Türkiye ile Suriye’de yaşayan akrabalar bir araya geliyor ve çok da iyi oluyor. Peki, bu uygulama niçin 20 yıl önce yapıl(a)mıyordu? Bugün yapılıyor da kim zarar gördü? Aynı şekilde, ticarî ve diğer işbirliği faaliyetlerinin de bütün komşu ülkelerle arttırılması lâzım. Bunun için de en büyük görev medyaya düşüyor. Çünkü medya, her fırsatta ‘komşu’ ülkeleri kötüleyip, onları ‘üçüncü dünya ülkesi’ olarak gösteriyor.
Komşu ülkelerimizin sıkıntıları olduğu doğrudur. Ancak bu sıkıntıların kaynağı, bu ülkelerde yaşayan ‘halk’ olmasa gerek. İslâm ülkelerinin umumî problemi olan ‘yönetici-halk uyumsuzluğu’ komşularımızda da sözkonusu. Ama bu problemi aşmak da yine işbirliğini geliştirme ile mümkün.
Meselâ, İran; yıllardan beri ‘yerli otomobil’ üretir ve bu gelişmeden haberimiz olmaz. Tamam, üretilen ‘yerli otomobil’ elbette ‘yabancı desteği’ ile üretilmiştir ama neticede ‘yerli bir marka’ları vardır. İran’da üretilen otomobilin Türkiye’de de piyasaya sunulması gündemde. İran malı otomobili iki yıl önce İstanbul’daki otomobil fuarında görmüştük. Türkiye’de de piyasaya sunulacaktı, ama bu henüz gerçekleşmedi. “Acaba özel bir engel mi sözkonusu?” sorusu da akla geliyor.
İran’ın yerli otomobil yapmış olmasını, ‘Türk halkı’nın bilmemesi normal karşılanabilir. Peki, bu ‘bilgi’yi tüccarların ve ekonomi muhabirlerinin de bilmemesi normal karşılanabilir mi? Kim bilir, başka neleri bilmiyoruz ya da ne kadarını biliyoruz? Endonezya ve Malezya başta olmak üzere ‘uzaktaki İslâm diyarları’nı ne kadar tanıyoruz, ne kadar işbirliği yapıyoruz?
Ah, bu yara çok derindir. İnşallah İslâm ülkeleri arasında ‘müfritane irtibat’ sağlanır. ‘Medya’ya ve bazı ‘aydın’lara rağmen bu irtibatın sağlanacağına inanıyor ve duâ ediyoruz.
08.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|