Ayışığı… Sarıkız… Andıç… Bir şarkı sözü ya da romantik bir film adı değil. Hele hele hayvanlar âleminden ya da bitkiler dünyasından bir familyanın veya cinsin adı hiç değil.
İşaret, ihtilal, parola, darbe gibi bir şey. Düpedüz ihtilal hazırlığının resmi… Çerçeveletip, duvara asın. Önünden gelip geçtikçe bakarsınız. Çünkü dünyada pek bir örneği kalmadı bu zihniyetin.
Yakında soykırım müzeleri, utanç duvarları gibi, “ihtilal mahzenleri” kurulacak. Türkiye’den çok orijinal malzemelerin bu mahzende sergileneceğini düşünüyorum. Günlükler, notlar, buluşmalar, görüşmeler yayınlanıyor. Dikkatinizi çekti mi bilmem ama her günleri dolu dolu. Ama hiçbir günde askerlik mesleğiyle ilgili bir şey yok.
Dedikodular, toplantılar, birbirinin arkasından konuşmalar, birbirinin ayağını kaydırmalar. Eğer o yazılanlar doğruysa, bu mu benim göğsümü kabartanlar? Komutanların neredeyse hepsi bir diğerinin kuyusunu kazıyor. Peki bu komutanlar ne zaman fırsat bulup da askerlik yapmışlar? Eğer her günleri, günlüklerindeki gibiyse, vay halimize demektir.
Millî iradenin temsilcisi olan Meclis’in başkanlığını yapmış bir şahıs, “Yapacaksanız biran önce yapın. Seçimden sonraya kalmasın” diyor.
Yapacakları seçim değil elbette ki. “İhtilal yapın, demokrasinin mabedi olan parlamentoyu kapatın” diyor. Eskiyince Meclis Başkanları böyle mi oluyor bilmem. Yılların demokrat Hüsamettin Cindoruk’u da yıllar sonra çıkıp, yasaklardan medet ummadı mı? 28 Şubat sürecinde Meclis Başkanı Mustafa Kalemli ara rejimin başbakanlığına oynamadı mı?
Ne yapalım? “Eskiyen Meclis başkanlarınızı atın” diye kampanya mı açalım? Millî iradenin temsilcileri böyle yaparsa, başkasına ne diyelim? Gorbaçov’a karşı askerî darbe girişimi olduğunda Yeltsin tankların üzerine çıkmıştı. Tarihe sarhoş olarak geçen Yeltsin gibi biri çıkmadı bu topraklardan, ama bu kadarı da artık fazla. Eski Meclis Başkanı Ömer İzgi komutanlarla bir araya gelip “Elinizi çabuk tutun” diyesiymiş. İzgi’ye ulaşmak mümkün olmuyor. Eşi, kocasının böyle bir buluşmayı doğrulamadığını söylüyor. “Görev süremde olanları tanıyordum, ama bu komutanları tanımıyorum” demişmiş.
Bir Meclis Başkanına adı darbeyle birlikte anıldığı zaman feveran etmek yakışırdı. Ne o öyle. Sesin çıkarma, eşin aracılığıyla görüşmedim dedi. Peki diğer komutanların randevu defterinde o günkü görüşme varsa ne olacak? Onun yerine, “İktidar da benimsemediğimiz bir parti de olsa, nihayetinde millî irade böyle tecelli etmiştir. Bunu tasvip etmiyorum” dese, buyur o zaman… Askerin müdahalesi sonucunda doğacak boşluktan bir koltuk kapma gibi derdi de olmaz. Bu millet baş tacı yapar onu… Yolu Yassıada’dan, Zincirbozan’dan, Pınarhisar’dan geçen kim olursa olsun, bu millet onları en büyük koltuklara taşımadı mı? Buna rağmen yetkiyi milletten almak yerine, hâlâ askerden medet ummak niye?
Süleyman Nazif, tâ meşrutiyet de yapmış şu güzel tespiti: “Ordu Meşrutiyetin değil, yalnız vatanın bekçisidir. Ve onun çalışma sahası serhadlerin berisi değil, ötesidir. Asker yalnız top sesine koşar. Siyasetçilerin hitabet sadakaları ile muharrirlerin kalem hışırtısı o mesami-i besâletin vazife haremine girmek imkânını bulmamalıdır.”
Sanki bu sözler yüz yıl önce söylenmemiş gibi… Yıllar sonra ilk kez ihtilal hazırlığı yapanların yargılanması gibi bir umut ışığı doğdu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dosyayı kapatıp, bir de darbecilerin yargılanması için kendisine başvuranlar hakkında dâvâ açar mı? Olur mu olur. Nokta Dergisi soruşturmasında öyle olmadı mı? İhtilal hazırlığı yapanlar değil, ihtilal günlüklerini yayınlayarak demokrasiye büyük hizmet eden Nokta Dergisi hakkında, “Halkın askerlikten soğutma” gerekçesiyle soruşturma açılmadı mı?
Oldu olacak bir önerim var. Önümüzdeki yıl Meclis’in vereceği Üstün Hizmet Ödüllerini ihtilal hazırlığı yapan paşalarımıza verelim, Nokta Dergisi’nden Alper Görmüş’ü de Talat Aydemir gibi ipe çekelim. Evren Paşa “12 Eylül’de adalet olsun diye bir sağdan bir soldan asmıştık” demişti ya. Başarısız ihtilal girişiminde bulunduğu için idam edilen Talat Aydemir’in karşısında bu kez ihtilal girişimini yazdığı için Nokta’yı asalım.
Ne yapalım yani, asmayıp da besleyecek miydik?
09.04.2007
E-Posta:
[email protected]
|