Hapishane etrafında hıçkırarak dökülen gözyaşları-7
Said Nursî’yi tanıdıktan sonra bütün dünyası değişen Zübeyir Gündüzalp, Afyon Hapishanesi ile birlikte yeni bir döneme girdi.
Afyon, Akşehir’e yakın olduğu için Gündüzalp, sık sık Bediüzzaman’ı ziyarete gidiyordu. Her seferinde hadisenin seyri hakkında Ceylan Çalışkan’dan bilgi alan Gündüzalp, yapılması gerekenleri büyük bir titizlikle yapıyordu.
Gündüzalp anlatıyor:
“Konya’daki hizmetlere devam ederken, malûm Afyon Mahkemesi çıktı, mahkemeyi takip etmeye başladım. Hatta gider gelirken bazen, ‘Ya Rabbi, beni Üstadımın hizmetine kabul ettir’ diye dua ederdim.
“Üstadımız hapishanede iken dışarıda duramıyordum. Gelirdim, sürekli olarak hapishanenin etrafında dolanırdım. Sürekli kendimi tutamadan ağlardım. Bir gün yine, ‘Ya Rabbi beni Üstadımın hizmetine kabul ettir’ diye duâ ederken hıçkırık tuttu. Yemek yedim olmadı, abdest aldım olmadı, tuvalete gittim olmadı, zihnime başka şeyler getirerek durdurmaya çalıştım, yine olmadı. Doya doya ağlamam gerekiyordu. Afyon’da Hapishane kapısının dışında basamak gibi bir yer vardı, oraya oturdum ve hıçkıra hıçkıra ağlayarak rahatladım.
“Kapıdaki nöbetçi ağlamamı gördü. Başka bir şey zannetti, yanıma geldi bana dedi ki:
‘Kıyma canına, niye ağlıyorsun?’ Başka şey zannederek beni teselli etmeye çalıştı. Çok kere böyle olurdu.
Acı çeksin diye tutuklamıyor
Mehdi Halıcı anlatıyor:
1948 senesinde Afyon’da hapishane meseleleri olurken, biz İstanbul’da üniversite öğrencisi idik. Bizim orada Nurculuk faaliyetlerimiz oluyordu.
Babam da Afyon Hapishanesinde yatıyordu. Ben orada babama bir mektup yazmıştım. Mektupta babama, hapishanenin bir Medrese-i Yusufiye olduğunu, orada kalınan her dakika ve saniyenin büyük bir ecir kazandıracağını söylemiştim.
Bu mektup Afyon Savcılığının eline geçmiş. ‘Bir suça muhabbet etmek, sahip çıkmak’ iddiası ile ben de mahkûm edilmiştim. Mustafa Ramazanoğlu’nun öyle bir şeyi olmadığı halde o da tutuklandı.
Mustafa Ramazanoğlu ile birlikte Sultanahmet Hapishanesine girdik. Oradan da trenle Afyon’a hapishaneye götürüldük.
Afyon Hapsinde çok enteresan şeyler oluyordu. Afyon Sorgu Hâkimliği herkesi hapishaneye aldığı halde Zübeyir Ağabeyi bir türlü tutuklamıyordu. Bilerek tutuklamıyor, tâ ki acı çeksin, Üstadından uzak olsun.
Zübeyir Ağabey, kendisini tutuklasınlar diye cezaevinin etrafında dönüp dolaşıyordu. Bir türlü tutuklamıyorlardı. Hâkimin yanına geliyor, ‘Beni tutuklayın hapse girmek istiyorum!’ diyordu. Yine netice alamıyordu. Onun bütün arzusu, Üstadının yanında olmaktı.
Amaç şuydu: Zübeyir tutuklanacak, ama o tutuklandığı zaman içeride hiçbir Nurcu kalmamış olacaktı! Dolayısı ile içeride yalnızlık acısı çekecekti. Zübeyir Gündüzalp için en büyük acı, onu Bediüzzaman ve Nurculardan uzak tutmaktı.
“Kordonu yarıp Üstadın elini öpeceksin!”
Maznunlar duruşmalar için hapishaneden mahkemeye götürülürken, Zübeyir Gündüzalp her seferinde onlarla birliktedir. Kimseye hissettirmeden asker kordonunun içine giren Gündüzalp, Ceylan ile aynı hizada yürür, cebindeki kâğıtları ve mürekkebi ona vererek ondaki risâle ve mektupları alır. Gündüzalp, kimseye hissettirmeden tekrar dışarı çıkar.
Haydar Gündüzalp anlatıyor:
Üstadımız mahkemeye giderken yolda sıralı askerlerin arasında götürülürdü. Askerler, Üstadın yanına yaklaşıp elini öpmek isteyenleri dipçikle dövüyorlardı. Rahmetli Ağabeyim, bana bir cesaret vererek, “Haydar, korkmadan askerleri yarıp Üstadın elini öpeceksin!” dedi. Allah bana o anda cesaret verdi, askerleri yararak Üstada ulaştım ve elini öptüm. Dipçiği yedim, ama o hızla da yolun karşı tarafına geçtim.
Oradan Adliye Sarayına geldik. Mahkemenin vakti gelmediği için Üstadımızı alt kata aldılar. Bir odada bekleteceklerdi. Kapı bir türlü açılmadı. Bir saat uğraştılar. Bu vesile ile oraya gelenlerin hepsi Üstadımızın elini öptü.
İnönü’ye telgraf
Diğer Nur Talebeleri gibi hapse girmek isteyen Gündüzalp, bir türlü giremez. Afyon ziyaretlerinden birinde Ceylan Çalışkan’a meseleyi açan Zübeyir Gündüzalp, “Ceylan Kardeş! Ben de hapse girmek istiyorum, ne yapayım? Beni niye içeriye almıyorlar?” diye sorar. Ceylan Çalışkan da, “İnönü’ye bir telgraf çek, o zaman girersin!” der.
Akşehir’e gelen Gündüzalp, İnönü’ye telgraf çekerek kendi kendini ihbar eder. Gündüzalp, telgrafta şunları ifade eder:
“Siz ‘Nurcu, Nurcu…’ diyorsunuz. Burada—Akşehir—devletin resmî bir memuru var. O en büyük Nurcudur. ‘Devrimler’ diyorsunuz, ama burada devrimlerin temeline dinamit koyan bir PTT memuru var; kimse ilgilenmiyor.”
Telgraftan sonra Gündüzalp savcılığa havale edilir ve hemen tutuklanır.
Hapse girdiği için şükür secdesi
4 Mart 1948 tarihinde tutuklanan Zübeyir Gündüzalp, ilk tevkifinde on sekiz gün hapiste kalır. Gündüzalp artık tevkif edilmiştir. Afyon Hapishanesine girer girmez şükür secdesine varan Gündüzalp, daha sonra bir koğuşa verilir.
22 Mart 1948 tarihinde Afyon Cumhuriyet Savcılığı, kırk sekiz Nur Talebesinden otuzu hakkında takipsizlik kararı vererek serbest bırakır. Serbest kalanların arasında Zübeyir Gündüzalp de vardır.
—Devam edecek—
|