Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Füze yerine barış kalkanı |
Füze kalkanı için en ilginç ve dikkate değer yorumu, “Amerikan silâh yapımcılarına para kazandırmak için hazırlanan yeni bir proje” diyen uzman yapmış. Ama galiba gerçeğin sadece yarısını söylemiş. Diğer yarısı da, söz konusu kalkanın gerekçesi olarak gösterilen ve 30’u aşkın ülkede mevcut olduğu söylenen kısa, orta veya uzun menzilli balistik füzeler. Bize öyle geliyor ki, bunların—“yerli üretim” denilen versiyonları dahil olmak üzere—yapımında da, füze kalkanı işini kotaran uluslararası silâh üretici ve tacirlerinin bir şekilde dahli var. Hem o ülkeleri el altından silâhlandırıyorlar, hem de bu şekilde ortaya çıkarılıp büyütülen “tehdid”e karşı savunma mekanizmalarının oluşturulması adı altında, kendileri için yeni kazanç alanları ihdas ediyorlar. Silâhlanma yarışı sürdükçe, bu kısır döngü devam edip gidiyor. Yıllardır iliğimizi kurutan terör olayının ardındaki, silâh ve uyuşturucu ticaretine dayanan kirli ve kanlı rant sistemini hatırlatan bir hal bu. Devletin derin labirentleri başta olmak üzere her tarafa dal budak salan bu mekanizma, küresel boyuttaki silâhlanma yarışının ve dünya ölçeğinde adeta takvime bağlanan savaş, çatışma, işgal planlarının arkaplanındaki karanlık yapılanmaların bize özel parçası değilse ne olabilir? Dünya genelinde yüz milyonlarca insan açlık ve sefalet içinde kıvranırken, devletlerin onlara tahsis etmeleri gereken yüz milyarlarca doları sonu gelmez silâhlanma yarışlarına harcamalarının insanî değerlerle bağdaşır bir yanı var mı? İnsanlığın ortak vicdanı bu gidişe bir an önce ve mutlaka “dur” demeli; “Savaşa ve silâhlanma yarışına hayır” çağrıları, bazı marjinal grupların seslenişi olmaktan çıkarılıp, bütün dünya kamuoyunun ortak talebi haline getirilerek bilumum devletlerin ve hükümetlerin önüne konulmalı. Bunun için, küresel boyutta hak, hürriyet, hukuk, demokrasi, barış gibi temel insanî değerler ortak paydasında buluşan güçlü bir duyarlılık ekseninde sağlam bir dayanışma oluşturulmalı. Ve bunun öncülüğünü, söz konusu değerlere inançlarının gereği olarak içtenlikle sahiplenen Müslümanlarla Hıristiyanlar yapmalı. Hep birlikte, güçlü bir barış, demokrasi ve hukuk cephesi oluşturmalı; ve kendi hasis çıkarları uğruna dünyayı ateşe vermekte zerre kadar beis görmeyen savaş tüccarlarının çanına ot tıkamalılar. Bu dileğimizi makbul bir dua hükmüne geçmesi niyazıyla kaydettikten sonra füze kalkanı meselesinin bir diğer boyutuna temas edersek: ABD’nin NATO’ya mal ederek hayata geçirme aşamasına taşıdığı füze kalkanı projesinde asıl hedef olarak telâffuz edilen İran’ın Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın şu yorumu önemli: “Askerî güç ve ilişkilerin bölgesel ve küresel dengeleri belirlediği dönemler geride kaldı. Şimdiki şartlarda füze savunma sistemleri ve atom bombaları işlevlerini yitirdi. Ama NATO insanî ve toplumsal değişimi idrak edemiyor.” Ancak o bunları söylerken, ülkesi, NATO zirvesinin füze kalkanını görüşmek üzere toplandığı günlerde, yeni geliştirdiği füzelerin deneme atışlarını yapıyor. Ve böylece füze kalkanı projesini gündeme getirenlere adeta çanak tutuyor. Ahmedinejad’ın aktardığımız sözleri ne kadar doğru ise, ülkesinin bu ifadelerle tamamen çelişecek tarzda ve provokatif bir gövde gösterisi olarak sergilediği tavırlar o derece abes ve yanlış. Ve bu çeşit gereksiz meydan okumalar, aynı zamanda İran’ı çoktandır odağında yer aldığı “nükleer tesis” tartışmalarında yeni ve ilâve zorluk ve tazyiklerin muhatabı haline de getiriyor. Oysa İran, Cumhurbaşkanının sözünü ettiği insanî ve toplumsal değişime uygun politikalar takip ederek, gerilim, kriz ve çatışma senaryolarının odağı olmaktan çıksa ve Türkiye başta olmak üzere Müslüman komşularıyla birlikte küresel bir barış inisiyatifinin öncülüğüne soyunsa, çok daha hayırlı ve isabetli bir iş yapmış olur. Böylece hem kendisi rahatlar, hem dünya... 24.11.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (23.11.2010) - Bayramın ardından (14.11.2010) - Arefe ve bayram (12.11.2010) - İlköğretim ve kamu (11.11.2010) - “Atatürkçü vurgunlar” (10.11.2010) - Yeni payandalar |