H.İbrahim CAN |
|
Hocalı’dan Darfur’a insanlık dramı ve Batı |
18 yıl önce soğuk bir Şubat gecesiydi. Ermeniler masum çocuklar ve kadınların ağırlıkta olduğu Hocalı kasabasına ilerliyordu. Ermeni güçlerin genel komutasını şimdiki Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan yapıyordu. 106’sı kadın, 83’ü çocuk toplam 613 masum sivili acımasızca katlettiler. Bir çoğunun başını kesip, ellerini kopardılar. Manzara tam bir vahşetti. Sarkisyan bu olayı şöyle anlatıyor: “Hocalıdan önce, Azeriler bizim şaka yaptığımızı, sivillere el kaldırmayacağımızı sanıyorlardı. Biz bu düşüncelerini yıktık. İşte olay bu. Aynı zamanda delikanlıların (eli kanlı Ermenilerin) arasında Bakü’den ve Sumgayıt’tan (sözde yakınları Azerilerce öldürülenler) gelenler vardı”. O gün bugündür hiç gizlenmeyen, faili açıkça belli olan bu katliâmın hesabını sormadı uluslar arası toplum. Sudan’ın Darfur bölgesindeki sivil ölümler için Güvenlik Konseyi kararı çıkararak, Sudan Devlet Başkanı el Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi çıkartanlar, Hocalı katliâmı karşısında sessiz kalmayı tercih ettiler. Elbette sivillere yönelik saldırılar dünyanın neresinde olursa olsun cezasız kalmamalı. Elbette uluslar arası toplum bu tür eylemlere seyirci kalmamalı. Ama çifte standart olması üzücü. Bugün Roma Statüsü ile kurulmuş bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesinin gündemindeki dört dâvâ da Afrika ülkeleriyle ilgili. Zaten Amerika imzalanması için çaba gösterdiği bu antlaşmaya katılmadı bile. Bu yüzden Afganistan’da, Irak’ta yaptıklarından dolayı bu mahkemede hiçbir vatandaşı yargılanamıyor. Ama el Beşir yargılanabiliyor. Hem de Statü’ye taraf olmamasına rağmen. Çünkü Amerika müthiş bir yaygara koparıp, Güvenlik Konseyi’nden karar çıkararak el Beşir’i mahkemeye gönderdi. Peki Hocalı’yı görmezden gelen Amerika ve müttefiklerinin Darfur olayını bu kadar büyütüp, müdahale noktasına yaklaşmalarının sebebi neydi? Geçen hafta Sudan’a gidip gelen, Darfur bölgesini de gezen bir dostum anlattı. ‘Sudan hiç dışarıdan göründüğü gibi değil’ diyordu; ‘çok güzel ve tabiî kaynakları çok zengin bir ülke’. Evet işte size Amerikalıların bir anda insan hakları savunucusu kesilmesine sebep olan Sudan gerçekleri: -Sudan Afrika’nın en büyük ülkesi ve Kızıl Denize kıyısı olan, yedi Afrika ülkesiyle sınırı olan stratejik bir ülke. -Darfur ise Fransa kadar geniş topraklara sahip, ama nüfusu yalnızca 6 milyon olan bir bölgesi. Ama bu bölge dünyadaki yüksek saflıkta uranyum barındıran üç rezervden birine sahip. Bitmedi. -Dünyanın dördüncü büyük bakır rezervi bu bölgede bulunuyor. Bitmedi. -Çok büyük doğal gaz rezervleri yine bu bölgede. -Son olarak da büyük petrol rezervleri bulunuyor. İşte yaygaranın ve Amerika’nın ve Siyonist çevrelerin bir anda ateşli insan hakları savunucusu haline gelmesinin sebebi bunlar. Bu bahane ile Sudan’ın bu değerli kaynaklarını işletmesini önleyecek yaptırımları aldırmanın, ambargo koydurmanın yollarını aradı hep Amerika. Sudan’ın yardımına ise yakın geleceğin süpergücü Çin koştu. Sondaj, rafineri ve boru hattı kurma ve Sudan petrolünü satın alma yoluyla destekledi bu ülkeyi. Ülkede kendi dili ya da diyalektiğine ve kültürüne sahip 400 etnik grup var. Bu da birlik sağlamayı güçleştiriyor. Zaten yarım yüzyıldan fazla bu ülkeyi sömürgesi yapan İngiltere, giderken bütün ihtilâfları körükleyip gitti. Bu yüzden Amerika engelleme çabaları çerçevesinde yirmi yıldır el altından ülkedeki ayrılıkçı güçleri destekledi. Tam bir barış anlaşması müzakere edilmeye başlamışken, onların desteklediği gruplar müzakereleri bozdu. Halen bu ülkede Afrika Birliği üyesi ülkelerden gelen 7000 barışgücü askeri var. Binlerce BM personeli bulunuyor. Ama lojistik ve teknik desteği veren—yani istediği gibi ülkede at oynatan ülke—Amerika. Şimdi tutuklama kararı yoluyla ülkeyi tecrit etmeye çalışıyor ABD. Bunda o kadar etkililer ki, Uluslar arası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü’ne tabi olmayan Türkiye bile el altından el Beşir’in uluslar arası bir toplantı için İstanbul’a gelmesini engelledi. Üzücü değil mi? Türkiye, Ermenistan’la yumuşamaya Yukarı Karabağ’ı önşart yaptığı gibi, Hocalı katliâmının da dünya kamuoyunun gündemine daha etkin bir şekilde gelmesi için çaba göstermeli. Öte yandan tabiî kaynakları ve tarım potansiyeli dolayısıyla yakın geleceğin en önemli ülkesi olacak Sudan’a daha fazla önem verilmeli. Bizim politikalarımız Batının çıkar hesaplarıyla oluşturduğu politikaların gölgesinde kalmamalı. Sudan bu kadar zenginliğine rağmen yoksul bırakılıyorsa, buna müdahale edilmeli. Sözünü ettiğim dostum ‘Sudan aynı zamanda Risâle-i Nur’a muhtaç. Götürdüğümüz kitapları kapıştılar’ diyordu. Öyleyse yalnızca devlet değil, imkânı olan herkes hem yoksulluk zincirini kırmak, hem de iman açlığını doyurmak için koşmalı Sudan’a.
01.03.2010 E-Posta: [email protected] |
Önceki Yazıları (27.02.2010) - Altmışıncı yıldönümünde Kore Savaşı (26.02.2010) - Çıkmaza giren iki dış açılım (25.02.2010) - Avrupa’da yeni bir güvenlik yapısı mı kuruluyor? |