Bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de insanların İslâma teveccühü artıyor. İnsanların İslâma ‘teslim’ olmaları zorlama ile değil, kalplerin kazanılmasıyla gerçekleşiyor. Türkiye’yi ziyarete gelen turistler arasından İslâma teslim olanlar olduğu gibi, yurt dışında yaşayan Müslüman gurbetçilerden etkilenerek İslâma teslim olanlar da var.
İnsanların İslâma teslim olması, İslâmın ‘fıtrat dini’ olmasından kaynaklanıyor. “Neciyim, nereden geliyorum, nereye gidiyorum?” gibi insanlığı meşgul eden ciddî sorulara; İslâm dini gibi ikna edici cevaplar veren bir din, bir felsefe, bir hayat anlayışı var mı? Yaratılışları gereği iyiyi, doğruyu, hakkı arayan insanlık, bu soruların cevabını bulduğu için İslâma teslim oluyor.
Bu teslimiyeti yanlış yorumlayanlar ‘mahalle baskısı’ tabiriyle bir anlamda insanlığın İslâma teslim oluşunu engellemeye çalışıyor. Onlara göre, bir insanın İslâmî hayatın gereklerini yerine getirmesi; yaşamanlara karşı ‘baskı’ anlamına geliyor. “Baskı” anlayışının ürettiği ‘korku’ sebebiyle tartışmayı alevlendirmek isteyenlerin unuttuğu bir nokta var: Gerçek anlamda ‘baskı’sız bir hayat yaşamak istiyorlarsa; insanların İslâma teslim olmasından gocunmamaları gerekir. Çünkü ‘doğru İslâm’ı öğrenen bir kişi, ‘baskı’ uygulamaz. Bilir ki, ‘baskı’ ile yapılan, yaptırılan ‘iş’lerde, ibadetlerde ‘fayda’ olmaz. Yine bilir ve bilmelidir ki, ‘baskı’ münafıklık, iki yüzlülük gibi bir hastalığın doğmasına sebep olur ki; bu da ‘küfür’den daha şiddetlidir/kötüdür.
Zaman zaman ‘bağnaz’lıktan bahsedilir ya, asıl bağnazlık; İslâmı doğru tanımamaktan doğar. İşin içerisine ‘cahillik’ de girdiğinde kötülükler alır başını gider. O halde, insanların İslâmı doğru şekilde anlamasını, tanımasını ve “İslâmiyete lâyık doğruluk” diye tabir edilen hayat anlayışını kavramalarına çalışmak gerekir. “Doğru İslâm ve İslâmiyete lâyık doğruluk” için de insanları dine, İslâma ve Kur’ân’a teşvik etmek gerekir. Kur’ân’dan, İslâmdan, dinden uzaklaştırılmak istenenlerin “doğru İslâm”ı öğrenmeleri mümkün olmaz. Neticede ortaya çıkan ‘taassub’ birilerince ‘mahalle baskı’sı olarak anlaşılabilir...
Kendilerini “mahalle baskısı” var diyerek korkutanlar, bu korkudan kurtulmak için beyanlarında samimi iseler, insanların dine yönelmelerinden, İslâma teslim olmalarından gocunmamalıdırlar. Hem korku üretip, hem de insanların İslâma teslim olmalarından rahatsız olmak, samimiyetsizliğin bir türü olsa gerek.
Tabiî ki ‘mahalle baskısı var’ diyenerin asıl niyetlerinin insanları İslâmî hayattan uzaklaştırmak olduğunun farkındayız. Ama ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın, insanların; kalpleri fetheden İslâma teslim olma süreci devam edecek.
Türkiye’de dillendirenlerin iddia ettiği anlamda ‘mahalle baskı’sı değil, ‘İslâm aşkı’ var ve inşallah artarak devam eder...
26.09.2007
E-Posta:
[email protected]
|