Kazım GÜLEÇYÜZ |
|
Aileyi korumak |
Diyalog Avrasya Platformu, Kültürlerarası Diyalog Platformu ve Kadın Platformunun, 30 yurt dışı partner kuruluşla birlikte düzenlediği ve 53 ülkeden 650 kadar akademisyenin katılımıyla gerçekleşen “Din, Gelenek ve Modernite Bağlamında Bir Değer Olarak Aile” başlıklı konferans için Antalya’dayız. Konferansın amacı, gelenekten moderniteye geçiş sürecinde dünya kültürlerinde ailelerin kazandığı ve kaybettiği ortak değerleri ele alıp, sağlıklı toplumlar ve bu bağlamda siyasî, sosyal, ekonomik düzenlemeler için yol haritası çizmek. Hedef iddialı, konu başlıkları da bu iddianın ağırlığı ile mütenasip şekilde özenle belirlenmiş. Aileyi kadın kimliği, kitle iletişim araçları, medya, eğitim-öğretim, ahlâk, cinsel özgürlük, ideolojik akımlar, tüketim alışkanlıkları, dünyevîleşme, devlet politikaları ve hukukî problemler, AB politikaları, nüfus politikaları, göç ve etnisite, şiddet, sokak çocukları, yoksulluk, özürlülük/üstün zekâlılık, gibi her biri başlı başına önem taşıyan ilginç boyutlarıyla tahlil eden... Çok eşlilik ve kadın hakları gibi konuları dindeki bağlamları çerçevesinde ele alıp irdeleyen... Ve Türkçe, İngilizce veya Rusça olarak hazırlanan tebliğler, katılımcı akademisyenler tarafından simültane tercümelerle sunuluyor ve müzakere ediliyor. Bakalım, bu çalışmalardan ne gibi neticeler ve nasıl bir yol haritası çıkacak? Bu, “Moderniteye geçişte aile açısından ‘kazanılan’ değerler mi, yoksa ‘kaybedilen’ler mi ağır basıyor?” sualine bulunacak cevaba da bağlı. Bu cevapları, konferans bittiğinde göreceğiz. Ama aile gibi, tarihi insanın yaratılışıyla yaşıt köklü bir “müessese”yi, böylesine geniş çaplı bir entelektüel organizasyona konu yapmak, başlı başına takdire şayan bir emek ve gayret örneği. Bu çalışmanın sivil toplum örgütleri tarafından başarılması ise, değerini daha da arttırıyor. Hele, anayasasında “toplumun temeli” olarak nitelediği ailenin korunmasını temel görevi sayan bir devletin, aileye yönelik tahripkâr gelişmelere ilgisiz ve duyarsız kalan tavrı karşısında. Bundan yirmi sene kadar önce Başbakanlığa bağlı olarak Aile Araştırma Kurumu ihdas edilmiş ve bu kurumun tertiplediği—Bizim Aile dergisini temsilen bizim de katıldığımız—Aile Şûrâsı ile bir istişare platformu oluşturulmuştu. O zaman da Devlet Bakanı olan Cemil Çiçek’in görev alanında faaliyet gösteren ve kurucu başkanlığını—sonradan bir ara gazetemizde müstear isimle haftalık yazılar yazan—Dr. Necmettin Türinay’ın üstlendiği kurum, o dönemde hayli aktif ve verimli çalışmalar ortaya koydu. Ciddî akademik araştırmalar gerçekleştirdi; emek ürünü ve kaliteli kitap yayınları yaptı; ve TRT’de yayınlandıktan sonra toplumda hayli olumlu yankılar uyandıran aile dizileri hazırlattı. Ancak sonradan, Aile Araştırma Kurumu da, diğer birçok bürokratik kuruluş gibi, bu dinamizmini kaybetti ve gelinen noktada, esamesi bile okunmaz hale geldi. Yeniden aktif hale getirilebilir mi? Gösterilecek ilgi ve gayrete bağlı. Ama aile, tek başına devlete ve kurumlarına bırakılamayacak kadar önemli. Ve özellikle aile bireylerinden başlayarak bütün ailelerin önce kendi içlerinde, sonra toplum genelinde aileye sahip çıkma seferberliği başlatmaları gerekiyor. Çünkü bilhassa kadınlar ve gençler üzerinden yürütülen sistematik ve tahripkâr kampanyalar, Bediüzzaman’a “İnsanın, hususan Müslümanın tahassüngâhı (sığınağı) ve bir nevî cenneti ve küçük bir dünyası aile hayatıdır. Bu da mı bozulmaya başlamış?” (Lem’alar, s. 464) diye sorduran derin endişeyi teyid eder şekilde, üstelik çok daha etkili araçlarla şimdi de devam ediyor. Buna karşı, aileye vücut veren fıtrat kanunları, insanî değerler ve semavî dinlerle gelerek, en mükemmel şeklini İslâmda bulan ahlâk prensipleri çerçevesinde, topyekûn bir “aileyi koruma ve güçlendirme” seferberliğine ihtiyaç var. Bilhassa sivil zeminde gönüllü bir seferberliğe. 27.11.2010 E-Posta: [email protected] |