Ali FERŞADOĞLU |
|
“Gerçek Atatürk hangisi?” |
Milliyet’ten Can Dündar, “Gerçek Atatürk hangisi?” diye soruyor: Herkesin kendi meşrebine çevirdiği Atatürk’ü irdeliyor. Dündar, Atatürk’ün 1920’lerde gücü ele alıncaya kadar herkese farklı davrandığını anlatıyor: “Meclis’in açılışında eller açıldı, duâlar edildi, Kürtler’e özerklik vaat edildi… Ulus olma sürecinde din yerine tutkal olarak Türklük ruhu gerekiyordu; bozkurtlu bayrak düşünüldü. Ancak bunlar 1920’lere özgü geçici tedbirlerdi; hiçbiri bugün Atatürkçülük adına savunulamayacak kimliklerdi. O yüzden zaman zaman birbiriyle çelişen bu sözler, tavırlar, tutumlar kargaşasını, Atatürk’ün olgunluk dönemine ait notlarının, konuşmalarının, eylemlerinin süzgecinden geçirmek şart... Bu yapılmayıp da 1920’lerin kargaşasından rastgele bir fotoğraf çekince Atatürk, herkesin kullanımına açık ‘Binbir surat’lı bir lidere dönüşüyor ve ‘bunca yalancı’ içinde kimin doğruyu söylediğini bulmak, hepten güçleşiyor.”1 Star’dan Fadime Özkan’a konuşan Doç. Dr. Cemil Koçak ise, “Atatürk’ün dinle bir ilgisi olduğu kanısında değilim. Atatürk’ün ve Atatürkçü ideolojinin asıl arzuladığı şey, dinin emrettiği herşeyden âzâde olmuş bir toplum” demişti. Koçak, Balıkesir hutbesi, dinî referanslar, Meclisin Cuma günü duâyla açılması gibi konuları ise: “Atatürk’ün dine ilgisinden değil, o dönemin gereklerine göre uyguladığı politikalar. Aydınlanmacılara göre din zımbırtıdır, ilkel insanlara mahsustur. İnsanlık bilim, eğitim ve aydınlanma sayesinde bir gün öyle bir hâle gelecek ki dine gerek kalmayacak. Atatürk aydınlanmacıydı. İsterdi ki Türkiye’nin büyük kısmı aydınlanma felsefesine inansın, ona göre yaşasın. (Soru: Ateist miydi?) Bilmiyorum. Ama gençliğinde Ali Fuat Cebesoy bir kitap vermiş Ruh ve Madde diye. O zamanki ateistlerin popüler el kitaplarından. Atatürk de altını çizerek okumuş, etkilenmiş. Hatıratında var... Ama o kitaptan ne çıkardı, dine değilse de var oluşa inanıyor muydu, bilmemiz mümkün değil” şeklinde cevaplıyordu.2 Aslında, ciddi akademisyen ve araştırmacılara göre; din, iman, ibadetle ilgisi olmayan M. Kemal’i dindar gösterme çabaları, 12 Eylül 1980 darbe-i münafıkanesinden sonradır. Daha önce, resmi söylemler ve uygulamalar, onun “dinsiz” olduğu şeklindeydi. Dr. Ahmet Faruk Kılıç, M. Kemal ile ilgili yazdığı kitapta, gençlik yıllarına dair bir takım örnekler verir.3 Zaman gazetesi, 6 Ağustos 2009 tarihinde “Kim demiş Atatürk dinsizdir diye!” manşet atar. Halbuki, aynı gazeteden, M. Armağan şu tesbitlerde bulunuyor: “Öldüğünde cenaze namazı bile tartışma mevzuu olmuş, camide kılınmamış. Ailesinin talebi ile büyük ölünün namazı kılınmak sûretiyle hususi merasim yapılıyor. Tekbir Türkçe verilmiş, namazı İslam Tetkikleri Enstitüsü direktörü Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırılmıştır.” Hakkı Tarık Us ise, kendi çıkardığı “Kurun” gazetesindeki yazısında ilginç bir ayrıntıya yeniden dikkatimizi çekiyor. “Atatürk’ün çok sevdiği bilinen Hafız Yaşar, sandukanın başında ‘Türkçe ezan’ okumuştur. Muhtemelen namaz sonunda da Türkçe telkin verilmiş ve yine Türkçe tekbirler getirilmiş olmalıdır. Atatürk’ün cenaze namazı kılındı mı? Kılındıysa, Atatürk’ün cenaze namazı neden camide kılınmadı? Neden bir fotoğraf yok.”4 Neşe Düzel’in Taha Akyol’a sorduğu sorular ve aldığı cevaplar ise şöyle: “(Soru: Atatürk’ün dinle ilişkisi nasıldı?) “Başta beri emsallerine göre din anlayışı daha mesafelidir ama dinin toplumsal ve siyasi açıdan öneminin de farkındadır. Atatürk dini siyaseten kullanmayı çok iyi başardı. Atatürk’ün şeriatı öven sözleri vardır. Mesela ‘Bizim kanun-i esasimiz (anayasamız) Kur’an-ı Kerim’dir’ dedi. ‘Allahın emirlerine uymadığımız için geri kaldık’ da dedi. Ayrıca, ‘Hz. Muhammed’in yüce şeriatı’ diye yaptığı konuşmalar var. ‘Cenab-ı Hak insanları yaratırken’ diye bir konuşması var. Bu konuşmalar hep Milli Mücadele sırasında oldu. Atatürk, ‘antiemperyalizm’ sözlerini de hep Milli Mücadele sırasında söyledi. “ (Soru: Milli Mücadele’den sonra nasıl değişti?) “Milli Mücadele’den sonra ise laiklik yolunda ilerledi. Zaten ‘Anayasamız Kur’ân’dır’ diyerek laiklik olur mu? Olmaz. O zaman da, ‘Biz gökten indiği zannedilen kitaplara göre değil, hayatın gerçeklerine göre politika yapıyoruz’ dedi. 1937’de Meclis’i açış konuşmasında, ‘Tabiat insanı yarattı’ dedi.”5 Evet, birkaç M. Kemal ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bunların analizini psiko-sosyalciler yapacak, tarihçiler yapacak. Zor bir iştir, ama bunun altından kalkmalılar ve M. Kemal kimdi, nasıl bir şahsiyetti, neden öyle davrandı, gerçek cephesi ne idi, inancı ne idi, ortaya koymak zorunlu!
Dipnotlar:
1-Can Dündar 9/11/2003.; 2-Fadime Özkan/Star, 24.11.2008.; 3-Zaman/6 Ağustos 2009.; 4-Mustafa Armağan/Zaman/9 Kasım 2008. 5-Neşe Düzel, Taraf/18.11.2009. 02.12.2009 E-Posta: [email protected] [email protected] |