Müslümanların Batı ilmi ve teknolojisi karşısında gerilemesinin sebebi, hayat düzenini kuramaması, ne zaman, nerede, ne yapması gerektiğini bilememesi, daha doğrusu bunun öğretim ve eğitimini alamamasıdır. Bediüzzaman, Müslüman ferdin, şahsî, içtimâî ve siyasî hayattaki vazife ve hizmet şemasını, “En yakınlarını uyar”1 âyetinden de istinbatla şöyle tanzim eder:
Her insanın; • Kalp, • Mide (Allah’a ve kendisine), • Beden, • Hane (bedeni ve ev halkına), • Mahalle, • Şehir, • Ülke, • Dünya,• İnsanlık, • Zihayat, • Ve kâinata kadar birbiri içinde daireler ve her bir dairede, her bir insanın bir çeşit vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimî vazife var. Ve en büyük dairede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir.2
Bu hususu özetleyebiliriz:
İnsanın etki alanı var, ilgi alanı var. Etki alanı, “kalp, mide, beden ve hane,” ilgi alanı ise diğer geniş dairelerdir. Etki alanı ile ilgi alanını birbirine karıştırmamalı, birbirinin yerine geçirmemeli.3 Bu da, birinci sıraya siyaseti değil, Allah’a karşı kulluk vazifesini, ardından, aile ve peşinden de çevreye karşı mesuliyetleri getirmektedir. “Vatan ve memleketi” ilgilendiren siyaset görevi ise son sıralarda ve arasıradır. Bunun için, “kalp ve mide” dairesini ifa ettikten sonra, siyaseti en geri plana iterek denge korunabilir.
Siyasî gevezelik de bir alışkanlık ve hatta bağımlılık haline gelebilir. Hiçbir etkileri olmayacağı halde, değerli zamanını siyasî tartışmalar ve gevezeliklerle geçireni düşününüz! Sabahtan akşama kadar hükûmet kurar, hükûmet yıkar; cumhurbaşkanı seçer! Yazık değil mi, milyarlar liradan daha kıymetli zamana!
Şimdi, oyunu kullanan gençler, orta yaşlılar, ihtiyarlar! Her dairede, herbir insanın bir nev'î vazifesi vardı; yani, arasıra, yani dört-beş yılda bir gelen vazifeniz bitti. Şimdi siyaset ve makam boğuşmalarını takip etmek, zamanınızı onunla öldürmek yerine... • Kitap başına, • Mesleğinizin başına, • Laboratuvara • Veya işiniz her ne ise, ona dönünüz!
Şimdi tefekkür etme, fikir, bilgi, ilim ve iş üretme zamanı, şimdi ekonomik değer üretme zamanı...
Sakın sabah namazından sonra, kerahet vaktinde, yani güneş doğduktan 45 dakika sonrasına kadar uyuma! Çünkü, bu uyku:
• Rızık eksikliğine ve bereketsizliğe sebep olur.
• Maddî-manevî rızık için çalışma hazırlıklarının yapılacağı en uygun serinlik vakti, uyku denen yarı ölü vaziyette geçiriliyor.
• Kerâhet vaktindeki uykudan sonra bir rehavet (ağırlık) çöker. Bu ise, o günkü çalışmaya zarar verir.
• Bu saatlerde uyumak sünnete aykırıdır.
Parola, “Erken yat, erken kalk” olmalıdır. Ayakta uyuduğumuz yeter! Bari bu vakitleri okuma, tefekkür, zikir, şükür ve fikirle geçirelim.
Adaletiyle meşhur İran hükümdarı Nûşirevân’ın oğlu Hürmüz, gençlik zamanında sabahlara kadar yer, içer, eğlenir, sabaha yakın yatardı. Hocası Büzürgmehr Hâkim ise, her sabah onu gaflet uykusunda yakalar ve nasihat ederdi:
“Ey saadetli Şah! Seherle kalk. Çünkü seherle kalkanlar, saadet ve şeref bulur, zafer kazanarak yardıma nail olurlar.”
Her gün yapılan bu nasihatlerden huzursuz olan Hürmüz, adamlarına:
“Bre! Bir kaçınız seherde kalkıp Hocanın yolunu kesin, üzerindeki elbiseleri soyup alıverin!” der.
Erken kalkıp söylenenleri yaparlar. Elbisesiz Hürmüz’ün huzuruna çıkan Hoca’ya:
“Ey yol gösterici bilge hocam, bana her zaman ‘Seherle kalkan saadet ve zafere ulaşır, yardıma nâil olur’ derdin. Hayret değil mi, erken kalktın, zillet ve musibete duçâr oldun?” der.
Hoca, “Ey cihan Şâhı! Bu durum söylediklerimin ispatıdır! Soyguncular erken kalkmada beni geçmişler. Saadetli talihleri kuvvetli oldu!”
Dipnotlar:
1- Şuârâ Sûresi: 214.; 2- Asa-yı Musa, s. 20.; 3- Yeni Asya, Enstitü sayfası, 12.1.2001.
07.08.2007
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|