Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 07 Ağustos 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Görüş

Su önce gözlerden akmalı...

İnsan bir damla sudan yaratıldı. Sonra, o damlacık insan hayatının vazgeçilmez bir unsuru oldu. Nereye gitse, nereye yönelse aslı olan o damlacığı aradı hep. O damla sayesinde yurt kurdu, vatan tuttu, devletler oluşturdu. O damla olmaksızın yaşayamadı. O damla olmayınca toprak gibi insan nesli de kurudu. İnsan hep aradı ve hasret kaldı o damlaya… Ve o damlacığa, onu veren tarafından “Rahmet” adı verildi. “Onun içindir ki, yağmura “rahmet” nâmı verildiği gibi… Rahmet tecessüm etmiş, yağmur olmuş …”

İnsanı insan yapan onun inançlarıdır. İnsan Yaratıcısını tanımadıkça, O’ nu dinleyip itaat etmedikçe, verdiklerine karşı şükür ve sevgi ile mukabele etmedikçe, O’nun rahmetine fiilen ya da kavlen itiraz ederse rahmetten mahrum kalmaz mı? Nihayetinde bu dünyada tek soruluk bir imtihandayız ve 100 puanlık soru da O’nu tanıyıp itaat etmek üzerine sorulmuş. Hatta öyle bir imtihan ki, cevapları soru içinde gizlenmiş. Sebeplere bağlı sorularda yanılsak da, sebepsiz meydana gelen sonuçlar bizim iman etmemiz için apaçık bir kopyadan başka bir şey değil aslında…

Nedir o sebepsiz yaratılıp da Yaratanı tanıtan şeyler: “Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymettar mahiyet vücut, hayat, nur, rahmettir ki, bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i İlâhiye ve meşiet-i hassa-i İlâhiyeye bakar.” Diğer bütün sonuçlar tabiattaki İlahi kanunlara bağlıyken, Vücut, Hayat, Nur ve Rahmet sebepsiz meydana geliyor. Demek ki, bize açıkça cevabı verilmiş bir kopya değil midir bu? Üstelik bu dörtlü içinde en geniş ve kapsamlı olanı da rahmettir. Çünkü Rahmet, hayatı da, nuru da, vücudu da içine alıyor. Bu sebeple “Madem vücutta en mühim hakikat rahmet ve hayattır. Yağmur, hayata menşe ve medar-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir. Elbette vesait perde olmayacak, kaide ve yeknesaklık dahi meşiet-i hassa-i İlâhiyeyi setretmeyecek. Tâ ki, her vakit, herkes, her şeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duâya mecbur olsun. Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip, şükür ve rica kapısı kapanırdı” denilmiştir.

İşte bu damla; bugünlerde başşehirde 2 gün hasretini çekip diğer iki gün kavuştuğumuz o damladır. Ortadoğuda petrolden pahalı olan ve gelecekte adına savaşlar çıkacağı açıklanan o damlalardır. Afrika sıcaklarında açlıkla birlikte susuzluğu çekilen o damladır. İnsan işte o bir damla için yaşayacak. Ama unutmasın ki, o bir damla için gözlerinden damlalar akmalı, sel olmalı onlar. Ebü’l Beka Salih bin Şerif’ in Endülüs Mersiyesinde sözünü ettiğidir insan:

Her yükselen bir gün düşer, inişler başlar zirveden

Ömrün mutlu günlerine niçin aldanır ki insan

Her şey değişir gök gibi, bir gün pırıl pırıl, bir gün bulutlu

Sen de öylesin işte, bugün güldürmüşse zaman, yarın ağlatır

Öyleyse, o bir damla suyu bulduğunda, içmeden önce bir abdest al onunla. Kıbleye yönel ve O’na itaat ve sevgini göster. O’nun razı olduğu peygamberi, Hz. Muhammed’i (a.s.m.) şefaatçi yap ve meşhur Su Kasidesi yazarı Fuzuli gibi feryad et ve de ki: “ Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere gözyaşımdan su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda vermez… Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa gözümden akan sular, gözyaşları mı şu dönen gök kubbeyi kaplamıştır, bilemem… Gamlı günümde hasta gönlümden kılıç gibi keskin olan bakışını esirgeme; zira karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir… Dostlarım! Şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem, öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla sevgiliye su sunun… Su Hz. Muhammed’in (a.s.m.) yoluna uymuş (ve bu hâli ile) dünya halkına temiz yaratılışını açıkça göstermiştir… İnsanların efendisi, seçme inci denizi olan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) mucizeleri kötülerin ateşine su serpmiştir… Kıyamet günü olduğu zaman, gaflet uykusundan uyanan düşkün (yahut aşık) göz, (sana duyduğu) hasretten su (gözyaşı) döktüğü zaman, O mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmenin su vereceğini, beni mahrum bırakmayacağını ummaktayım…”

19 ve 20. yüzyılın insanlığı buhrana ve savaşlara iten, onun “bulaşık eli” olan pozitivist bilim yaklaşımını terk eden 21. yüzyıl bilimi, şimdi bu damlaların değerini, varlığını ve onu Var Edeni daha yakından tanıdığı gibi, duânın önemini, gücünü ve insanın acizliğini ve zayıflığını da itiraf ediyor artık. Bizim de temennimiz; insan neslinin pozitivist mirastan getirdiği gurur ve kibri terk edip, duâsını artırması.

B. Sait ÇİFTÇİ

07.08.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

 Son Dakika Haberleri