Faruk ÇAKIR |
|
Marmara’da deprem, Karadeniz’de sel |
“Araba devrildikten sonra akıl öğreten çok olur” misali; başta Giresun olmak üzere Ordu, Rize ve Artvin’de meydana gelen ‘sel’ler sonrasında da ‘çare’ sunanlar çok oldu. Elbette Karadeniz’de yaşanan sellerle ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin hepsinde bir hakikat payı var. “Değerlendirmelerin tamamı doğru” ya da “Tamamı yanlış” demek mümkün değil. Ama ortada bir vak’a var: Bu problem bugün ortaya çıkmadı. Dünden devralınan bu probleme karşı niçin yerinde ve zamanında ‘tedbir’ler alınmıyor? Meselâ, Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, ‘’Yapılaşmayla ilgili imar planlarında, bu kadar yüksek yağış alma neticesinde ortaya çıkabilecek olan sellere karşı gerekli planlama yapılmamış’’ demiş. Doğru, fakat bu soruyu vatandaş olarak bizim sormamız gerekmez mi? Bakan Demir, ‘’Bu iş böyle sürmez, böyle devam etmez. Yasalarımızda aslında bu konuda boşluk yok. Bu biraz da belediyelerin imar planlarını yaparken, yerleşim yerleri oluştururken, dikkat etmesi gereken noktalar. Onlara yeteri kadar dikkat etmek lâzım’’ şeklinde konuşmuş. Bayındırlık ve İskân Bakanı Demir, ‘asıl yara’ya da şu şekilde işaret etmiş: ‘’Deprem konusunda da aynı şeyi yaşıyoruz. Yakın geçmişte, daha 10-15 yıl önce, 20 yıl önce mimar, mühendis odalarından tasdik edilmiş olan projelerimizin de depremde yıkılmış olduğunu görüyoruz. O günler daha hassas davranılsaydı, depreme karşı dayanıklı olan statik projeler onaylanmış, uygulanmaya konmuş olsaydı büyük çapta o deprem afetlerinde bina, yapı ve can kaybına uğramazdık.’’ (AA, 29 Temmuz 2009) 1999’daki “Marmara Depremi” kısmen de olsa zihinlerin uyanmasına vesile oldu. Artık vatandaş “Ucuz olsun da çürük olsun” anlayışıyla yapılan evlere talip olmuyor. Mümkün olduğu kadar ‘sağlam’ bina yapılıyor ve satın alanlar da buna dikkat ediyor. Karadeniz’deki sellere karşı gerekli tedbirlerin alınması için de daha büyük felâketler mi bekleniyor? Bu arada, Karadeniz Sahil Yolu da töhmet altında. Yağmur sularının denize ulaşmasına engel olduğu ve bu sebeple afetlere kapı araladığı söyleniyor. Sahil Yolu, yolcular için çok güzel. Fakat ilk günlerden itibaren çevreye zarar verdiği noktasında itirazlar yükseldi. Türkiye’yi idare edenler de bu itirazlara alışık olunduğu gibi kulaklarını tıkadı. Karadeniz Sahil Yolu’nun muhtemelen bu felâketlerde birinci derecede suçu olmayabilir. Ama daha çevreci bir proje ile Karadeniz’e ulaşmak mümkün olabilirdi. Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in dile getirdiği çok önemli bir konu daha var: Dere yataklarında mutlaka iyileştirme ve istinad duvarları yapılmalı. Üstelik bu iyileştirmenin maliyeti, sel olduktan sonra yapılacak işin maliyetinin yedide biri nisbetindeymiş. Yani önceden tedbir almakla kâr içinde kâr var. O halde bu yoldaki adımlar niçin acil olarak atılmaz? Derelerin ıslâhı ile büyük zararların engellendiğine çok canlı bir misal; Çayeli Kaptanpaşa yolu üzerinde yapılan ıslâh çalışmalarıdır. Bu yol üzerindeki dere yatağında, ıslâh yapılan bölümlerde artık hiçbir taşkın yaşanmıyor. Fakat ıslâh çalışması yapılmayan bölümlerde her selden sonra aynı manzaralar yaşanıyor. Hem maddî hem de manevî kayıplar söz konusu. Karadeniz Bölgesi için önemli olan başka bir konu da, yeni açılan köy ve yayla yolları meselesidir. Zaman zaman ifade etmeye çalışıyoruz: Bu bölgede yapılan köy ve yayla yolları, büyük ölçüde ‘keyfi’ rotaları takip ediyor. Arzu edenlere bunların yerlerini dahi göstermemiz mümkündür. Şu kadarını söyleyelim ki, yakın zaman önce Çayeli ilçesi, Ormancık Köyü’nde yapılan bir yol genişlemesi sonrası yolun bir noktası, neredeyse bataklığa dönüşmüş durumda. Plansız yapılan çalışma yolu daha iyi hale getirmek yerine, yolun her yağmurda çamur deryasına dönmesine sebep olmuştur. Bu çalışmalar yapılırken daha iyi planlar yapılsa kim ne kaybeder? TEMA Vakfı Rize İl Temsilcisi Nevzat Özer de doğru teşhisi seslendirmiş: ‘’Yeşil örtünün tahribi, açılan arazi yolları, yanlış imar planları, dere yataklarının ıslâh edilmemesi gibi nedenlerle sık sık sel ve heyelanların yaşanması kaçınılmazdır.’’ Sellere kalıcı tedbir için Karadeniz’i Marmara ya da İstanbul’a mı taşımak lâzım? 31.07.2009 E-Posta: [email protected] |